Ülkenin egemenlerinden yana olan yönetimler, devleti devreden çıkarınca, tüm parasal işlemler, bankalar üzerinden yürütülür oldu.
Devletin denetimi olmayıp, sözde “piyasanın denetimi var” diye bir düzen kurulunca, çalışanların kaderi, özel çıkar çevrelerinin insafına terkedildi.
Eskiden, paradan haksız para kazanma işine tefecilik derdik.
Tefeci kimseye hesap vermez, etrafındaki silahlı, silahsız kişilerle zor kullanarak, işini yürütürdü.
Tefeci borç verdiği paraya, istediği faizi ister, olmazsa köylünün topraklarına el koyardı.
Günümüzde tefecilik, bankalara bankaların uyguladığı sistemin güvencesi de, kanunlar ve o kanunları uygulayan devlet kuruluşlarına bırakıldı.
Eskiden tefecinin topraklara el koyarak sürdürdüğü düzeni, bankalar çalışanların gelirine el koyarak sürdürüyorlar.
Faizlerin piyasa şartlarında oluştuğunu söyleyen bankacılar, en büyük vurgunu, bu yalanı millete yutturarak, bir soygundan bir başka soyguna geçiyorlar.
Bankalar aralarında anlaşarak, halktan topladıkları paraya az, kendilerinin kredi diye verdikleri paraya fazla faiz uyguluyorlar. Birde ilave yalan bulmuşlar, kredilerin riski çok diye.
Yalan, geçen yıl verilen kredilerin sadece %2,7 geri dönmemiş. Zaten büyük kredilere de Hazine Garantisi var. Risk nereden çıkıyor.
Sıcak parayı da ucuza alıp, halka pahalıya satıyorlardı.
Banka karları tavan yapıyor. Bunun adı da, bankalarımızı Kemal Derviş sağlamlaştırdı diye övünüyorlardı.
Sıcak para akışı azalınca, içerdeki tasarruflar da yeterli olmayınca, alıp sattıkları para hacmi azaldı.
Eski karlara yeniden ulaşmak için bankalar her tıklamaya para ister oldular.
Bankalar ülkemizden topladıkları tasarruf paralarına %7-8 faiz verirken, bu paraları, iş yapacak, üretim yapacak kişiye %15-25 arasında satar. Gene risk yalanı…
Hala durum budur.
Halka zorla verdikleri tüketim kredisi kartlarına, yıllık 65 tl ücret alıyorlar.
Bu yetmiyormuş gibi, bir ekstre dökümü almak için 7,5-10 TL istiyorlar. Kredi kartı hesabını kapatmak için de 10 TL.
Yani bankadan içeri girdiğiniz zaman, mutlaka bir şekilde bir ücret ödüyorsunuz.
Bankalar böyle de, halkın mallarını yağmalayan şirketlerde durum farklı mı?
Örnek; Sabancı’nın Ankara’daki elektrik faturalarını alan yere gittiğinizde, fatura tutarı haricinde, bir lira daha istiyorlar. Tıklama ücreti.
Bir milyon kişiden bir lira alırsanız, ne eder?
Yani adamdan bir mal alıyorsunuz, ödemek için kasasına gidiyorsunuz. Bir lira daha fazladan ödemenizi istiyorlar. Bilgisayar tıklama ücreti.
Devletin etkisi azalınca, çıkar çevreleri, bankalar para musluklarını ele geçirince, halka sadece kuyruklarda ağlamak, sızlanmak kalıyor.
Mafyalaşan bankalar, kazançlarını yukarı çekmek için, Şube sayısını azaltıp, çalışan sayısını da azaltarak, kuyruklardaki eziyeti halkın sırtına taşıyorlar.
Ne yapacaksınız memleketin efendileri bunlar.
Mafyalaşan bu düzenin adı; piyasa oluyor.
Bu nasıl piyasa ise, zenginlerin borçlarına Hazine Garantisi veriyor. Ödenmeyen zengin borcu, halkın sırtına vuruluyor.
Fakir kredi kartı borcunu ödeyemeyince, paran kadar harca diye azarlıyorlar. Mahkemeleri peşine takıyorlar.
Ey halkım senin hiç mi kabahatin yok?