Partilerde kurucularıyla ve ilk başkanlarıyla öylesine bütünleşmiştir ki tıpkı ölçülerine göre dikilmiş kıyafetler gibidir. Üzerlerine tam oturmuştur. Rengiyle, bedeniyle, kumaşı ve dikimiyle biçilmiş kaftandır. Tamamen ilk kurucu ve başkanlara göre model oluşturulmuş ve şekillendirilmiştir. İnsanlar onunla partiyi tanımış ve özümsemiştir. Eksiklerini, yanlış ve doğrularını aynen kabul etmişlerdir. Ondan sonra gelenlerin Üzerlerine hep bir beden büyük olmuştur. Emanet gibi durmaktadır. İlk başkanlar gibi taşıyamamışlar. Sonradan gelenler de o ölçülere uyum sağlayamamış, şekil alamamışlar.
Bir zamanların en gözde partisiydi ANAP. İki dönem iktidar olmuştu. Önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı olan Rahmetli Turgut ÖZAL tarihte unutulmayacak işler başarmıştı. Şimdi ise kimse hatırlamıyor. DYP vardı. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Sayın Süleyman DEMİREL ile gündemde idi. DSP vardı. Karaoğlan’dı diğer adı Rahmetli Bülent ECEVİT kurulan koalisyon hükümetinde dönem dönem başbakanlık yaptı. BBP ise Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU ile doğmuştu. Dürüstlüğün adaletin timsali idi. Vatanı Milleti için canını verecek kadar seviyordu. Öylede oldu. Ayrıca birçok adını duymadığımız partilerde vardı.
Açılışıyla kapanışı bir olan. Kapanan unutulan diğer partiler ise isim değiştirerek yeniden yapılanmaya çalışsa da eski başarılarını sağlayamadılar. Bence eskileri yenilemek, kapatılanları yeniden canlandırmak yerine sıfırdan bir oluşum gerekli. Yeni bir parti, yeni bir isim, yeni insanlar. Çünkü bir partiden diğerine geçenler çok iyi olsalardı partileri kapanmaz, ya da unutulmazdı diye yorumlanıyor halk arasında.
AK PARTİ’nin başarısı bence bundan kaynaklanıyor. Sayın Başbakanımız Recep Tayip ERDOĞAN ile bütünleşmiştir. AK PARTİ deyince Sayın Başbakanımız, Başbakan denince de AK PARTİ akla geliyor. Halkın da dediği gibi Sayın Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN ile AK PARTİ doğdu, büyüdü. Ve Sayın Başbakan olmaz ise AK PARTİ de olmaz. Halk böyle benimsedi. Sahiplendi. Ayrılmaz bir bütün oldu.
Sadece siyasi partiler değil ilk izlediğimiz film dizi karakterleri de aynıdır. İlk dinlediğimiz şarkı bir şeyi kimle tanıyor isek hep o kişiyi karakterle özleştirip bütünleştiriyoruz. Onun sesinin rengine yorumuna bağlayıp bütünleştiriyoruz. Sonradan gelenler ise dediğim gibi hep bir beden büyük geliyor ya da emanet gibi duruyor. Belki de o rolleri başkalarında görmeyi kabullenemiyoruz veya o karakterler rolün hakkını veremiyor.
Bir Kemal Sunal yeri doldurulamayacak sanatçı. Oynadığı rollerdeki başarısı, canlandırdığı karakterlerle uyumu, vermek istenen mesajları kimseyi kırmada, incitmeden anlatmaya çalışması. Şakayla komediyle bütünleştirmesi. Ayrı bir başarı ve yetenekti. Onun filmlerini başkaları yapmaya çalışıyor. Ne yazık ki aynı tadı vermiyor.
Hani derler ya her yiğidin bir yoğurt yiyiş şekli vardır diye… Aynen öyle. Gelen her zaman gideni de aratmaktadır.