Ben Atatürk‘e yetişmedim. Ben doğmadan 7 sene önce vefat etmiş. O‘nu hâlen 80 yaşın üstündeki nesil çocukluğundan hatırlayabilir. Ben Atatürk‘e yetişemedim ama Atatürk bana yetişti. Yaşadığım 68 yıl boyunca Atatürkçü geçinenlerle ya da Hüseyin Çelik dostumun deyimiyle ‘Atatürk’ten geçinenlerle’ uğraşıp durmak zorunda kaldım. Bu memlekette hiç kimse, bizzat kendi devletinin kurucusu ve millî kahramanı tarafından sansür edilmek durumunda kalmamıştır. Hiçbir devlet adamı üzerinde ölümünden sonra 75 yıl müddetle tartışma yasağı getirilmemiştir. Çocuklarımın ikisi de ilkokula gittikleri zaman bana, ‘Baba, Atatürk Allah mı?’ diye sormuşlardı. Ben onlara Allah, Peygamber sevgisi okulda öğretmenleri idolleştirilmiş bir Atatürk anlatınca, kaçınılmaz soru gündeme geliyordu.
Cumhuriyet‘in ilk döneminde; ‘Yaradansın, biz sana tapıyoruz’ (Aka Gündüz); ‘Çankaya yeter bize, Kâbe Arab’ın olsun’ (Kemalettin Kamu); ‘Atatürk ekber! Atatürk ekber/Ancak o var: Atatürk! Peygamber O’dur’ (Behçet Kemal Çağlar) gibi şair bozuntusu çanak yalayıcılar O‘nu putlaştırdılar. Atatürk, doktrinlere karşı çıktığı halde, özellikle vefatından sonra, kendi hâkimiyetlerini ve menfaatlerini gözeten ‘tek parti’ ekibi, Atatürk İlke ve Devrimleri ile CHP‘yi özdeşleştirerek, Atatürk‘ün düşüncelerini dogmatik ve dar kalıplarda dondurmuşlardır. CHP‘nin ‘altı ok’unu ‘Atatürk İlkeleri’, çıkarılan bazı kanunları da ‘Atatürk İnkılâpları’ olarak dayatıp, değişmez bir tabu hâlinde ‘Kemalizm/Atatürkçülük’ doktrini ve ideolojisi şeklinde formülleştiren ‘Sözde Atatürkçüler’, O’na en büyük kötülüğü yapmışlardır. Bana söyler misiniz? Dünyanın demokratik ve ileri ülkelerinde ‘devletçilik ilkesi’ hâlâ geçerlidir? Dünyanın neresinde devlet kişilere zorla şapka giydirir?.. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘nin kurucu lideridir.
‘Millî Mücadele’yi -Gezi Parkı’ndaki züppelerle ve şiddet yanlılarıyla değil-, gerçek askerleriyle kazanmış ve yeni Türk Devleti‘ni kurmuştur. Mustafa Kemal’in askerleri, kendi değerlerine düşman, yabancı oyuncağı hainler değil; göğsüne Kur’ân-ı Kerim‘i bastırarak şehadet şerbetini içen kahramanlardır.
Atatürk de Oğuz Kağan, Sultan Alparslan, Osman Gazi gibi ‘devlet kurucusu’ bir liderdir. Atatürkçülük, eğer Atatürk‘ü bir millî lider ve kahraman olarak sevmek ise, buna hepimiz varız. Yok, eğer ‘despot oligarşi’nin peşin hükümleri ile yeni bir ‘ideoloji’(!) uydurarak dayatmaya kalkışması ise aslâ kabul edemeyiz.
Artık Cumhuriyet‘in ‘Tek Parti’ döneminin ve Atatürk‘ün tarafsız ve bilimsel olarak değerlendirilmesinin zamanı gelmiştir. Birçoğu demode ve geçersiz ilkeler, gardrobun ve şeklin dışına çıkamayan inkılâplar, yapılan icraat tek tek gözden geçirilerek ayıklanmalı; doğrular ve yanlışlar ayırt edilebilmelidir. Lozan‘ın hükümleri, Mîsâk-ı Millî sınırları, Osmanlı Hânedanı‘nın haksız, yersiz ve acımasız sürgünü; Hilâfet‘in kaldırılarak hem Müslümanların başsız bırakılıp teröre teslim edilmesi, hem de Devletimizin ve Milletimizin birçok imkândan mahrum edilişi artık tartışılmalıdır. Atatürk‘ün yeniden değerlendirilmesi, Türkiye‘nin değişimini ve gelişimini hızlandıracaktır.