Gençliğimizde, “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” dediğimiz, her kötülüğün merkezi saydığımız ülkeye gitmeye karar veriyoruz, eşimle. Vize ile ilgili anlatılan tüm şehir efsanelerine rağmen bir günde 10 yıllık vize aldıkMüracaattan birgün sonra pasaportlarımız kargo ile teslim edildi. Çok soruyla karşılaşmadık değil, hiç soruyla karşılaşmadan hiçbir evrakımıza bakılmadan görevli Amerikalı bayan ‘iyi yolculuklar’ dilediğinde vizemizin verildiğini anlamıştık ve çok şaşırmıştık.
Hazırlıklarımızı yapıyor ve uçağımızın kalkış saatinden birkaç saat önce Yeşilköy Havaalanı’nda olacak şekilde evden çıkıyoruz. Eşimin 32 haftalık hamileliğine rağmen kimse bize bir şey sormuyor. Yanımızda doktor raporu olmasına rağmen şaşırıyoruz.
Yeşilköy’de şunu öğreniyoruz. Amerika’ya giden her yolcu olağanüstü bir güvenlik kontrolünden sonra uçağa binebiliyor. ‘Güvenlik kontrolü burada böyle ise, orada nasıldır?’ diye hem merak ediyor hem de duyduklarımızdan dolayı tedirgin oluyoruz.
Türk Hava Yolları uçağı ile önce Chicago’ya uçuyoruz. Daracık koltuk aralarının bulunduğu uçakla 12 saatte ulaştık, Chicago’ya. Havaalanındaki görevli altı aylık oturum izni vermesine rağmen sorular soruyor: “Ne yapacaksınız, nereleri gezeceksiniz, ne kadar paranız var?” gibi.
Neyse yine korktuğumuz başımıza gelmiyor. Çünkü 10 yıllık vize almamızın Amerika’ya girmek olmadığını anlatmışlar, görevli polisin aklına yatmadığında kapıdan geri çevirebileceğini çok insandan duymamızdan dolayı tedirgindik. Ve başka bir detay, inanın güvenlik kontrolleri Yeşilköy Havaalanı’nda olduğu kadar değil. Şaşırıyoruz.
Florida’ya uçacağız. Telaşla uçacağımız iç hatları arıyoruz. Sora sora sonunda buluyoruz uçacağımız iç hatlar bölümünü. Biletlerimizin parasını İstanbul’da ödememize rağmen kişi başına 186’şar dolar talep ediliyor. Öğreniyoruz ki, valizlerimizden dolayı para alınıyor bizden. İç hatlarda 25 kiloya kadar olan her valizden ve geçen her kilo başına ciddi rakamlar alındığını anlıyoruz. Valizlerimizi yanımıza alsak o parayı ödemeyecekmişiz. Bu gerçeği paraya bayıldıktan sonra öğreniyoruz.
Bindiğimiz uçak tam allahlık. Bırakın bir ikramı içeceğiniz bir su bile parayla. THY’deki uçuşlardaki kaliteyi, uçtuğumuz Amerikan uçağında bulmak ne mümkün. ‘Kurban olayım ben’ bizim hava yollarına. Yapılan ikrama, hosteslerin güler yüzüne, hizmetine… ‘Hay Allah şikâyet etmeseymişim’ diyorum. 12 saatlik uzun uçuştan sonra 4 saatlik bir uçuş daha.
İnsanın imanının gevremesi böyle bir şey olsa gerek.
Florida Eyaleti’nin Boca Raton kentindeyiz. Türkiye ve İstanbul donarken biz okyanus kenarında bulunan bir kentte, okyanusun sıcak sularında kulaç atıyoruz. Geceleri soğuk olabileceği düşüncesiyle getirdiğimiz kazaklara bakıp bakıp, ödediğimiz her fazla dolar için hayıflanıyoruz.
Büyük ülke durup dururken olunmuyor. Bu gerçeğe gözlerimizle bir kez daha şahit oluyoruz. Burası ile bizim ülkenin önemli bir benzerliğini anlatayım. Buranın Cumhuriyetçileri, aynen bizde olduğu gibi ülkenin gerçek sahibi olduğunu düşünen Beyaz Amerikalılar tarafından destekleniyor.
Demokrat Parti’den seçilen Devlet Başkanı Obama siyahlar, göçmenler tarafından seviliyor ve destekleniyor. Obama ve Erdoğan ne kadar çok birbirlerine benziyorlar. Beyaz Türkler Erdoğan’dan, Beyaz Amerikalılar Obama’da nefret ediyorlar.
Ve şunun ayrımına varıyorum: Şayet Amerika’da Cumhuriyetçiler iktidar olsaydı, Türkiye’de yaşanan gelişmeler yaşanmaz, derin güçler tasfiye edilemezdi. Ancak Obama’nın desteği bıçak sırtında, Erdoğan’ın desteği ise açık ara… Amerika’da Demokratlar kaybederlerse, bunun ülkemize yansımasının da olumsuz olacağını burayı gördükten sonra daha iyi anlayabiliyorum.
Gelecek için bir öngörümü söyleyeyim: Amerika’da geleceğin devlet başkanı Hilara Clinton olur. Neden mi? Amerika’da ara seçimler yapılıyor. Bill Clinton her eyalette Demokrat Parti’nin adaylarına destek olmak için adım adım dolaşıyor. Bunun şimdiden eşi için bir seçim yatırımı olduğunu düşünüyorum.
Önemli bir ayrıntı daha, yaşlı bayan ve erkeklerin kullandıkları otomobillere bakınca şaşırıyoruz. Bizde olsa o yaşta bırakın araba kullanmayı sokağa yalnız başına çıkılmasına izin verilmez. Yolda zor yürüyen 90 -95 yaşındaki insanların en lüks spor araçları kullandığını görünce şaşırıyoruz. Apple Mac mağazasında yeni model telefon ve bilgisayar almak için elektronik ürünlere bakan 92 yaşında olduğunu öğrendiğimiz bir bayanın satış elamanından bilgi aldığını görünce, hayata her yaşta tutunmanın ve nefes alıp veriyorsanız her zaman umut vardır sözünün gerçekliğiniyaşayarak, ‘İnşallah birgün bizde de olacak’ diyerek umutlanıyoruz.