“Bugün Perşembe,
Altın işlemeli bir bahar sabahı,
Kalkıyor düşünce,
Bir kırım kokusu güneşin ışıklarında.
Suçları,
Yüreklerindeki türküyü söylemek,
Elma rengi bedenleri, kıpkırmızı.
Yıkılıyorlar,
Altına bulanmış ondörtlüklerin,
Uygarlık şarkılarını,
Duyarak bedenlerinde.”
(Metin AKSEKİ, Perşembe, 8 Nisan 1976)
8 Nisan, bir Perşembe günü, pırıl pırıl bir ilkbahar sabahı, yıl 1976. O sabah, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi Hakan YURDAKULER, okulunun giriş kapısı önünde silahlı saldırı sonucunda öldürüldü. Aynı gün öğleden sonra bu kahredici ölümü protesto etmek için Cemal Gürsel Meydanı’na doğru yürüyüş yapanlara yapılan müdahale sonucunda iki öğrenci daha (Burhan BARIN ve Eşari ORAN) öldü, pek çok öğrenci yaralandı. O gün yaşananlar ülkemizde yeni bir dönemin başlamakta olduğunun belirtisi gibiydi. Yukarıdaki “Perşembe” adlı şiiri, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi Metin AKSEKİ o akşam yazdı.
O yıllar; tüm ülkede ayrıştırılan, sağ ve sol olarak adlandırılan karşıt görüşlü gençlerin ağırlıklı olarak da yüksek öğrenim gençliğinin birbirini kırdığı, kırdırıldığı bir cinnet dönemiydi sanki. Çatışmalar, ölümle sonuçlanan olaylar her geçen gün artıyordu. Öyle ki 12 Eylül 1980’den, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en önemli askeri harekatın (darbenin) gerçekleştiği bu Cuma gecesinden önceki günlerde, ülkemizde bir günde ölen, öldürülen gençlerimizin, yurttaşlarımızın sayısı 20’yi geçmişti. Bu olaylar, çatışmalar, ölümler sanki böyle bir askeri darbeye hazırlanan zemin, bu yola döşenen taşlar gibiydi.
Bu dönemde Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Bedrettin CÖMERT 11 Temmuz 1978’de öldürüldü. Yaptığı çevirilerle, eleştiri yazılarıyla, arı duru Türkçesiyle ve şiirsel anlatımıyla hem akademi hem de sanat alanında pırıl pırıl parlayan bu güzel insan en üretken ve verimli döneminde yok edilmişti. 8 Ekim 1978’de ise yedi üniversite öğrencisi (Hürcan GÜRSES, Efraim EZGİN, Faruk ERZAN, Salih GEVENCE, Serdar ALTEN, Latif CAN, Osman Nuri UZUNLAR) Ankara Bahçelievler semtinde ikamet ettikleri evde boğazlanarak ve kurşunlanarak vahşice katledildiler. Bahçelievler Katliamı olarak bilinen bu olayda öldürülen gençlerin tümü Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesiydiler. TİP, o dönemde üyelerini ve sempatizanlarını her türlü şiddet olayının dışında tutmaya özen gösteren, daha önce TBMM’nde 15 milletvekili ile temsil edilmiş, geçmişi ve geleneği olan siyasal oluşumdu, yasal bir partiydi.
1975’den 12 Eylül 1980’e kadar geçen süre içinde nice önemli olay, nice ölüm yaşandı. 1975’de 34, 1976’da ise 109 kişi yaşamını yitirmişti. Daha sonra yaşanan ve yakın tarihimizde iz bırakan başlıca olaylar şunlardır. 1977’de 36 kişinin öldüğü “Kanlı 1 Mayıs”, 1978’de İstanbul Üniversitesi ‘nde 7 kişinin öldüğü “16 Mart Katliamı”, 1978’in Aralık ayında 109 kişinin öldüğü Kahramanmaraş olayları, 1978’de eski bakanlardan Gün SAZAK ve eski başbakanlardan Nihat ERİM’in öldürülmesi, 1 Şubat 1979’da ünlü gazeteci Abdi İPEKÇİ’ nin öldürülmesi, 1980’in Mayıs-Temmuz aylarında 57 kişinin öldüğü Çorum olayları, 22 Temmuz 1980’de Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu başkanı Kemal TÜRKLER’in öldürülmesi.
Bu yazımda; ülkemizde 8 Nisan 1976’da bir başka ivme kazanan “12 Eylül 1980 Dönemi’nden önceki olayların, acıların bilinmesini, unutulmamasını, anılmasını ve sonraki kuşaklara aktarılmasını amaçladım.
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) döneminde; ırk, ten rengi, inanış, düşünce vb. farklılıkları nedeniyle insanların gaz odalarında yakılarak imha edildiği Auschwitz Toplama Kampı’nın giriş kapısında bugün şu ifade yazmaktadır: Never Again (Bir Daha Asla).
Barışın, dostluğun, kardeşliğin kıymetini bilelim: Ülkemizde ve Dünya’da böyle dönemleri, acıları bir daha yaşamayalım.
Cumhuriyet tarihi böyle örneklerle, katliamlarla dolu. Her dönemde olmuş maalesef. Bu da darbe hazırlığına işaret eden uygulamalar silsilesi.