AZİZ ŞEHİTLERİMİZE
kahraman Türk milleti her zaman ki gibi dünyaya kendi ismini canlarıyla vermiştir. bugün ise 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 1915’den günümüze olan 2024 yılına kadar her zaman dilimi bizim için önem arz etmiştir. Çanakkale Cephesi’nde ise vermiş olduğu mücadeleyi göstermektedir. dünya tarihini etkileyen en büyük savaş ve önemli savaş zaferidir. bu cephe Anadolu halkına umut veren, azim veren ve kararlılığını vermiştir. 7 düvele verilen mücadele emsali görülmemiştir. kurtuluş savaşının başlangıç mimarı da denilebilir. 20. yüzyılın en büyük savaşlarından biri olan 1. cihan muharebesinde çeşitli noktalarda savaş kanalları açılarak muharebe devam edilmiştir. bu savaş ise Türk dünyasının dönüm noktasıdır. bu savaş ta ise 500000 vatan evladını şehit vermiştir ve tarihin en büyük komutanlarından biri olan ve ülkemizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ü keşfetmiştir.
18 Mart Çanakkale Zaferi’nin Manası
Milletimizin birlik ve beraberlik içinde verdiği şanlı mücadeleyi anlatan bu şanlı zafer, insanlık yaşamında kahramanlık destanıdır. Aslında yorgun bir Osmanlı devletini çeşitli ikna ile savaşa sokulmuştur. bu ise Almanya’nın işini yarayacaktı. bu deniz savaşı ise 3 kasım 1914- 18 mart 1915 yılları arasında olmuştur. bu savaş esnasında iki blok arasında çok kayıp verilmiştir. ayrıca 25 Nisan 1915 İLE 9 Ocak 1916 yılında ise karadan da savaşıldı. bu arada ise amaç Çanakkale boğazından geçerek Rusya’dan yardım isteyen itilaf bloğu isteyecektir.
İtilaf devletleri
İngiltere, Fransa, Sırbistan ve Rusya
İttifak devletleri
Almanya , Alman sömürge bölgeleri, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti
18 Mart Çanakkale Zaferi’nin Ehemmiyeti?
Osmanlı devleti sağdan sola, yukarından aşağıya buhrana girmiştir. balkan toprakları kaybedilmiştir. Avrupa devletleri ise hasta adam olarak nitelendirilen bir Osmanlı’yı yıkma düşüncesine girmiştir. bu saldırılar 7 düvelden de aslında fazladır. kandırılmış Arap halkları da bize karşı savaş durumuna geçmiştir.
EŞSİZ KAHRAMAN SEYİT ONBAŞI
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
- Seyit Onbaşı
- Enver Paşa.
- Albay Cevat Çobanlı
- Deniz Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey.
- Nezahat Onbaşı
- Mustafa Kemal ATATÜRK
- 57ci alay
- TÜRK HALKI.
savaşta
1- Metrekareye 6 bin mermi düştü.
2-19 adet 240/35’lik top kullanıldı.
3- 2 adet 240/35’lik top
4- 65 725 adet değişik çap ve cinste tüfek
5- 1291 adet Filinta (Karabina),
6- 1468 adet Kılıç
7- 3814 adet tabanca
8- 34 adet makineli tüfek