Demokrasilerde liderlik, politik arenada “bir masabaşı kapmışlık” olarak algılanmamalı.
Günümüzde siyasetin bu boyuta indirgenmiş olması, ülkemizde zaten var olmayan demokrasimizin en büyük ayıbı olma ötesinde başının belasıdır.
O masanın yüklediği, görev ve sorumlulukların, “haklardan” önce gelmesi gerektiğini önemsemeyen çok liderler gördü bu ülke.
Sormak gerekmez mi; Mevcudu yetmedi mi!?…
Ne yazık ki bu ayıp, kimsenin kanına dokunmamış!. Üstelik, “Liderim” diyenlerinde öncelikle kendilerini koruma adına sığınma gerekçeleri olmuş..
Lider devlet yönetiminde en üst düzeyde görev almaya talip kişi diye tanımlanacaksa, “ne yapıp edip” görev kapmaya – kaptığı görevi bırakmamaya- endeksli davranışlar ne tür bir rejimin işi?
Salt sandık üstünlüğünü siyasi başarı addeden, ne yolla kazanıldığını sorgulamayan ve liderliğini de bu bozuk temel üzerine oturtan ülkemiz liderleriyle, *anlaşılan o ki* bu ülkeye demokrasi gelemeyecektir!.
Ne iktidar ne de muhalefet cephesinde bu eksiği görüp gereğini yapan, yol bulan, bulamıyorsa koltuğundan kalkıp yol açan olamıyorsa ülkede bundan daha temel sorun olabilir mi?.
Kendi seçtikleriyle kendisini seçtiren “liderlik düzeni”nde demokrasi soksan durmaz!.
Dürüstlük, güvenilirlik, vizyon ve misyon sahibi olma, dakiklik ve sakinlik gibi vasıfları saymanın gereği yok. Bu vasıflar “insanım” diyen herkeste zaten olmalı…
İnsan yönetmeye talip bir siyasetçide bunların yanında aranan temel vasıfların özü tutarlılık, kararlılık, ahde vefa ve hukuka inanmışlıktır. Hitabeti sanat zannedip yalanı, iftirayı –hata küfrü- hitabetine katık tapanlar ahlaklı siyaset üretemez. Alkış tutan da dahildir buna!.
İyi bir lider yol bulur… Bulamıyorsa yol açmayı erdem sayar. Bahane üretmez… Hele dün ortaklık yaptıklarını, haftanın 7 gün, 24 saatinde suçlayarak kendi hatalarını örtemez.
Siyaseti kirli kılan sadece, vurgun, soygun, talan, yalan, kayırmacılık, rüşvet değildir. Onlar zaten yasaların suç kapsamındadır.
Dedim-dedi” üzerinden yapılan siyasi dedikodular, “keşkeler” üzerine kurulu suçlamalar “zehir içtim”lerle dert yanmalar panzehiri midir siyasi kirliliğin? Böylesi bahaneler devlet malına el uzatan hırsızlıktan daha az kirletmez siyasetti!.
Zaten var olan onca kirliliğin üzerine yeni kirliliklere tahammülü yok bu ülkenin.
Zehir içtinse, gereğini yap, siyasi mevta olunacaksa ol!. Bedelini öde!… Siyasi mevta olmayı göze alamadan içildiyse o zehir, dert yanmaya değil, gereğini yapmak düşer o eylemin sahibine!… Bedeli millete ödetmeyi “liderlik” görme!.. Keşke’lerinin bedelini ödemeyen lider çıkamamalı sokağa. Riyakarlıktır bu!.
Siyasetçinin, hiç başvurmaması gereken davranıştır riyakarlık.
Bu ülkenin zavallı halkının çoğunluğuna, nice riyăkarlıkların bedeli zaten (halk farkında olmadan) kat be kat ödetiliyor.
Mücadele cephesini birbirlerine saldırmakta ve o alandan beslenmek büyümekte görenler!… Zavallılıktır bu!.
Halka gölge ettiğinizin farkında olun!…
Oliver Cromell’i hatırlatmak geçiyor içimden ama kim bilir ne kıyametler koparır, ne mağduriyetler üretirsiniz kendinize…
*
Sürecek bu yazım. Bunu 1. bölüm sayın. (2. bölümde “liderim” diyenlerin de çok ama çok iyi bildiği(!?) bir siyasi liderin aranan vasıflar üzerinden 6’lı masaya dair düşüncelerimizi sayıp dökeceğiz – dudak bükülüp küçümseneceğimizi bile bile!)
Mehmet Halil Arık.
Emekli eğitimci
0535 202 11 61
.