Kendisini 60 yıldan beri tanıyorduk. Çok kardeştiler. Yoksul bir aileden geliyordu.
Babası da mürettipti. Ancak o, babası için matbaacı ve gazeteci sıfatını kullanır. Lise yıllar
ında şiiri, hitabeti, resim sanatı, yazma yeteneği epey gelişmişti. Ünlü bir yazar ve ünlü bir
ressam ve ünlü bir gazeteci olabilirdi. Liseyi sanırız ki, epey uzun yıllar süren bir öğrenimden
sonra bitirebildi. Ankara Hukuk Fakültesine gitti. Bazılarına hukuku bitirdiğini, bazı
arkadaşlarına 3’ den, 4’ den ayrıldığını söylerdi. Oysa 1’ den 2’ ye geçmesi bile söz
konusu olmamıştı. Gazeteci Münir YENAL’ ın Balıkesir Posta gazetesinde çalıştı. Burada
Gazeteciliği, Matbaacılığı, işin tekniği, her şeyi öğrendi. Uzun yıllar yazılar yazdı. Buradan ç
ıktığında, haklarını ödemediği için patronu Münir YENAL aleyhine tazminat davası açt
ı. Bir gazete kurdu ama dilinden, ağzından Münir YENAL‘ ı hiç düşürmedi. Meth
etmesinden çok aleyhine konuşması, aklınca onu taklit etmek adına onu küçük düşürmeyi
hedefliyordu. Münir YENAL’ da kendisi için, “Bizim oğlan” derdi. Gazetecilikte,
meslektaşları arasında dostu yok gibiydi. Kimin lafı açılırsa onun aleyhine konuşurdu.
Başta bu konuda nasibi Reşit KIPÇAK, rahmetli Münir YENAL, rahmetli Fikri ÖZAKBA
Ş ve diğer gazetecilerin tamamı alırdı. Şu gazeteciyle dosttu denilemezdi. Birçok
cemiyetlerde, derneklerde çalıştı. Siyasete girdi. Kendisinin mensup olduğu gazeteciler
cemiyetinde bir ara başkan oldu. Burada cemiyetin bütün yüklerini, hamallıklarını yanında çalı
ştırdığı yüksek öğrenim ve Mürvet görmüş bir hanımefendi arkadaşına acımasızca yaptırırdı.
Ne yazık ki buradaki başkanlığı da fazla sürdürülmedi.
İnsanların aleyhine konuşması her geçen gün arttı. Bir türlü kendisini
frenleyemiyor, asla önleyemiyor, anlattıkça coşuyor, anlatmadan yapamıyordu.
Mutlaka karşısındakinin aleyhinde konuşacak, zem edecekti. Böyle aleyhinde konuşmaları en
yakın arkadaşlarına, dostlarına, akrabalarına, yakınlarına, aile içi insanlara kadar
sürdürüyor, aile sırrı bile kalmıyordu. Dinleyenlerin çoğu utanıyor ve şaşırıyor, hayretlerini
gideremiyordu. Yalnız herkes bu aleyhte konuşmaları biliyor, ona göre konuşmaları itibar
görüyordu. Bu konuşmalardan kendisinin iki eşi, çocukları, kayınpederi, kardeşleri, eniştesi,
herbiri fazlasıyla nasibini alıyordu. Bu insanların kendisine olan bağı ve yakınlığı ne olursa
olsun, bir sabrediyor, iki sabrediyor sonunda kurtuluşu kendisinden uzaklaşmada buluyordu.
Kardeşleriyle, çocuklarıyla bir arada göremezsiniz. Onlarda adeta bırakıp gitmişlerdir ve
birbirleriyle çok nadir görüşürlerdi. Çünkü huyu devam ediyor, suyu devam ediyor, azalm
ıyor, habire fabrikası dedikodu üretiyordu. Cemiyet, dernek, siyaset kongrelerinde, şayet
kendisi seçilmişse, o toplantı değer ifade ediyor ve gazetesinde haberler, manşetler birbirini
takip ediyordu. Kendisi seçilmemişse, küçük değersiz bir haber halinde unutulmaya terk
ediliyordu. Seçilirse başa da geçmeliydi, hatta baş olmalıydı. Gazetecilerden kendisinin dış
ında Reşit KIPÇAK seçildiyse vay o derneğin haline! Millet bunu bildiği için aman ikisini
de beraber seçelim demeyi yeğliyorlardı.
Nereye girmişse o yer, o dernek, o cemiyette çalışmaları fazla sürmemiş. Ve sonra
ayrılmıştır. Bir daha o cemiyet bahsedilmezliğe mahkûm olmuştur. Ölçüsü kendisidir. Kendi
yararı ve kendi menfaati hep öndedir.
Bu şehir de, bu il de fazla büyük değildir. Hemen tanınmış ve insanları zem eden
huyu, şer sözleri, kötüleyici konuşmaları yüzünden çevresi azalmış ve küçülmüştür. Çalıştığı
dernekler, hemen hemen kalmamıştır. Bazı davetler kendisine kerhen yapılmıştır.
Dedikoduculuğu, ağır basan kıskançlığı, çekememezliği kendisini sadece yalnız b
ırakmakla yetinmemiş, ekonomik durumda ağır sıkıntılara sokmuştur. Bu huyları karşıs
ında bir eşi genç yaşta rahmetli olmuş, ikinci eşi de çekemem diyerek kendisini terk etmiştir.
Daha sonra ekonomik sıkıntılar etrafını sarmış, önce yazlığını satmıştır. Sonra sıra arabasına
gelmiş ve arabasını satmıştır, sonra Balıkesir’ deki dairesi elinden çıkmıştır. Matbaa binasını
satmıştır. Evsiz, dairesiz, yazlıksız, matbaa binasız, arabasız, eşsiz kalma durumu ile baş
başa kalmıştır. Etrafında çocukları da yoktur. Görende olmamaktadır. Evinde yalnızd
ır. Evi kiralıktır. Matbaa binasını da kiralamak durumunda kalmıştır. Sonra çevre
daraldıkça daralmış, sıkıntı artmıştır. Bu ara Balıkesir Ceza Mahkemelerinde Yargılandığı
duyulmuştur. Davaların Asliye Cezadan Ağır Cezaya geçtiği duyulmuştur. Balıkesir Ağır Ceza
Mahkemesinde, 2001 yılından 2003 yılına kadar yıllar içerisinde, 2001’ de 112, 2002’ de 180,
2003 yılında 92 adet toplam 372 adet ticari faturanın alt ve üst sayfalamalarının farklı olarak
düzenlettiği konusu su yüzüne çıkmış, olay vergi Usul Kanununa göre Sayıştan uzman
denetçilerinin mahkemeye sunduğu raporlarda sabit olmuş ve böylece vergi usul
kanunu gereğince vergi kaybına sebebiyet verdiği anlaşılmıştır. Burada mahkeme safahat
ında, bu işleri matbaasında çalışan sekreterinin yaptığı ve 372 adet faturayı altı üstü farklı
düzenlemesinden dolayı kendisinin haberi bulunmadığını iddia etmiştir. Mahkeme bu
iddiayı kabul etmemiş, her yıl için oluşan vergi tahrifat suçundan cezaların zincirleme suç
olması nedeniyle vergi usul kanunun 360. Maddesine göre cezalandırılmasına, bu cezaların
önce hapis cezasıyla mahkûmiyetlerine ve A E B’ nin üç kez 7’ şer ay 15 gün, sekreterinin
yine 3 kez bir ay 20 gün cezalandırılmasına ve sonra bunların özetle çeşitli lehte, aleyhte
durumlar ele alınarak, artma ve indirmeler dikkate alındıktan sonra sonuçta A E B’ nin 58 bin
275 lira, S K’ nin 14 bin 319 lira para cezalarına cezalandırılmalarına ayrıca mahkeme
masrafları ve mahkeme avukatlık ücretinin yargılarının yüklenmesine toplam 59,896 lira paran
ın 24 ay içerisinde ödenmesine, sekreter içinde ödenecek meblağın 14.319 liranın
ödenmesine, bu cezaların tecil edilmemesine ve bunun 24 ay içerisinde ödenmesine karar
verilmiştir.
Hileli vergi kaçakçılığına dair 26 Eylül 2007 tarihinde Balıkesir Ağır Ceza
mahkemesine verilen bu karar Şu anda temyiz aşamasındadır.
Yazımıza konu olan gazeteci yanında yıllardır çalıştırdığı ve şimdi Balıkesir
Gazeteciler cemiyeti başkanı olan R D kendisine yıllarca hakkını ödemeyen ve kendisinden
ahlak dersi alan gazeteci R D patronunu mahkemeye vererek hakkını teslim ettirmiştir. Çok
eski yıllarda yanında çalıştırdığı yazı işleri müdürlüğü gibi, çeşitli yerlerde görevler verdiği. E.
A’ nın çalışmalarının karşılığında kıdemsiz, ihbarsız, bayramsız, mesaisiz hakkını vermeden iş
hakkını fesh eden de bahsettiğimiz gazetecidir. Çalışan gazeteci E.A yapılan haksız işlemlere
tahammül edememiş ve kahrından ölmüştür.
Bizim kaleme aldığımız bu birkaç noktayı buraya sunarken, kendilerinin bu hale
gelmesinde, nedenleri, varsa başka ahları vahları biz bilemeyiz ve sayamayız. Bu, ilahi
adaletin takdirine kalmıştır. Bir zamanlar en çok vergi vermekle övünen bu gazetecinin,
nasıl vergi verdiği de 3 yılının incelenmesiyle mahkeme kararıyla anlaşılmıştır. Ama bu
hal mesleğine ve meslek basın kartına, ne kadar etki eder, ortada yüz kızartıcı suçun varlığı
ne gibi yaptırımlar getirir, onu şimdilik bir köşeye bırakıyoruz.
Dileriz temyiz tetkikatı bu gazetecinin lehine sonuçlansın. Çünkü her ay 2 bin 428 liran
ın ödenmesi bir gazeteci için kolay değildir. 50 yıldan beri mesleğini sürdürürken, süreli yaz
ıları, bitmez tükenmez ve acımasız ithamları ile yazılar yazdığı, itham ettiği insanların sayısı
az değildir. Eski Belediye Başkanlarımızdan Sami GÖKDENİZ’ e, Başkan Ziya TAN’ a,
üniversitemizin eski rektörlerinden Prof. Dr. Necdet HOCAOĞLU’ na, Balıkesir Yüksek Ö
ğretim Vakfı Başkanı Av. Turgut İNAL’ a, Vakıf Yönetim Kurulu Üyeleri avukatlarına,
Vakfın diğer üyelerine, son aylarda Balıkesir Müftüsü Necdet ÇETİN’ e ve çok eski yıllarda
eski gazeteci arkadaşlarına yazılar yazan, hele bu son yazıları ile her bir şahsa yaptığı ele
ştiriler, aleyhte yazılarının sayıları iki yüzü geçmesiyle tanınan ve bu yazılarıyla etik dersleri
vermeyi ihmal etmeyen bu gazetecinin, inşallah verdiği ahlak dersleri kendisine şimdi yararı
dokunur, aleyhine açılan bu davasından ve maruz kaldığı ekonomik çöküntüden kurtulmuş
olur.
Dileriz ki kendileri salah bulsun, dileriz ki kendileri azaptan kurtulsun ve yine dileriz ki
sıkıntıları son bulsun ve bundan böyle ağır sayfalarca dolu ve günlerce süren ithamlı yazıları
yazarken biraz da düşünme olanağı içine girsin dileriz!
28.04.2010