Uğur Mumcu’nun bu kitabı, ilk baskısını 1990’da, otuzuncu baskısını ise Mayıs 2023’de yapmıştır.
Umag yayınlarından çıkan eser 185 sayfadan oluşur.
1940’lı yıllarda ikinci emperyalist paylaşım savaşı bütün hızıyla devam eder, 1945 ‘te savaş biter.
Türkiye savaşa girmese de, “savaş ekonomisi” hüküm sürer.
Yetişkin nüfus askere alınmıştır, üretim düşmüştür, başta buğday olmak üzere bir çok üründe büyük azalmalar olmuş, fiyat artışları da çok yüksek düzeylere çıkmıştır. Savunma bütçesi ağırlık kazanmıştır.
Tek parti rejiminin bir kanadı bazı küçük burjuva reformist atılımları da başlatmışlardır.
Örneğin, millî korunma kanunu, varlık vergisi ve toprak mahsulleri vergisi, çiftçiyi topraklandırma kanunu, köy enstitüleri, eğitimde hümanist-aydınlanmacı kültür politikası..
Zaman içinde egemen güçler bu atılımları ya engellemişler ya da yön değiştirmişlerdir.
Toprak reformu, eğitim politikası ve köy enstitüleri hakkındaki çekişmeler savaş sonunda CHP içinde yapı değişmesine ve çok partili rejimin doğmasına yol açmıştır.
1942 Temmuzunda başbakan Refik Saydam ölünce Şükrü Saraçoğlu hükümeti kuruldu.
1940’ların ikinci yarısı soğuk savaş yıllarıydı.
Cadı kazanları hep kaynatıldı, yine kaynamakta..
40’lı yıllardaki davalar; Hasan Ali Yücel- Kenan Öner davası, Sabahattin Ali-Nihal Atsız davası, 1944 Irkçılık-Turancılık davası..
Ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki olaylar, Nazım Hikmet davası, Tan gazetesi olayları..
Niyazi Berkes’in deyimiyle “…değişmeye, yenileşmeye engel olan gerici kuvvetler…”( Niyazi Berkes, İki Yüz Yıldır Neden Bocalıyoruz, İkinci Baskı, İstanbul 1965, s.15)
Uğur Mumcu tüm çalışmalarında olduğu gibi burada da araştırmacı-belgesel gazeteciliğin en güzel örneklerinden birini sunmuştur.
Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın(Nuri Killigil) bir Nazi işbirlikçisi olduğunu belgelemiştir.
Elbette Uğur Mumcu’nun 40’ların Cadı Kazanı kitabını okurken yanı sıra, Niyazi Berkes’i, Korkut Boratav’ın Türkiye İktisat Tarihi’ni ve Şevket Pamuk’un Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi gibi değerli araştırmalarını da yanımızda bulundurup o dönemin ekonomi politiğini dikkate almalıyız.
Türkçülüğün nasıl Turancılık olduğunu Berkes yukarıda adı verilen eserinde sayfa 58’de güzel anlatır.
Ziya Gökalp’in romantik halkçılığı, Ömer Seyfettin’in halk dili kampanyası ve Türkçülerin bu iki düşünürle kaynaşamamaları Berkes’in yapıtında açıklanır.(Sayfa 60-61)
Turan neresi, Türk halkının sefaleti neydi, hepsi şiir ve edebiyat meraklısı olan Osmanlı son dönem Türkçülerine ülkenin dibe vurmuş ekonomi politiğini gerçek bir aydının göstermesi gerekiyordu.
O zamanlar Türkiye’de bulunan bir yabancı sosyalist aydın Parvus Efendi yazılarında ülkenin bu sefil durumunu göstermiştir.
Turancılık Alman kökenlidir, Alman emperyalizminin orta Asya’ya yayılma hırsından doğmuştur. (Berkes, s;72)
Turancılık Türk ulusuna büyük zarar vermiştir ve Sevr anlaşmasını getirmiştir.
Mumcu da kitabında bu yöndeki ilişki ve belgeleri vermiştir.
İsmet İnönü 19 Mayıs 1944 konuşmasında ırkçılık ve Turancılığı kınamıştır, yabancılara hizmet ettiğini söylemiştir.
1948’de öldürülen Sabahattin Ali’den, 1947’de Fakülteden atılan Behice Boran, Niyazi Berkes ve Pertev Naili Boratav’a, “komünistleri korumakla” suçlanan Hasan Ali Yücel’den Nazım Hikmet’i 12 yıl içeride tutan anlayışa kadar çok şeyi içeren 40’ların Cadı Kazanı kitabını okumak ve değerlendirmek Türk aydınlarının öncelikli görevlerinden olmalıdır.
Nazım Hikmet’in, Şevket Süreyya Aydemir’in, Başbakan Hasan Saka ve emniyet genel müdürünün, Çıkrıklar Durunca’nın yazarı Sadri Ertem’in 1937’de Ankara’da görüşmeleri, komünizm, ispanya iç savaşı, kuvay-ı milliye destanı, kurtuluş savaşı, devletçilik gibi konulardaki tartışmaları, ortada gerçek anlamda bir suç yok iken Mareşal Çakmak’ın etkisiyle Nazım’ın tutuklanması ve ceza verdirilmesi..
Ve;
40’lı yılların siyasal olayları, ekonomik uygulamaları, savaş bitiminde Türkiye’de rotanın ABD’ye döndürülmesi, tek parti rejiminin bitişi, çok partili yaşam, sosyalist partilerin sahne dışına itilmesi, Atatürkçülük ve halkçı kalkınmanın yozlaştırılıp işlevsizleştirilmesi gibi bir çok önemli konu yer almıştır Mumcu’nun kitabında.
Peki, şimdi de gelelim, bu yılların ekonomi politiği Türk Edebiyatına yansımış mıdır?
Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan romanı kısmen de olsa bu yılların tartışmalarını öngören bir yapıttır.
Yine bu yıllarda uygulanan varlık vergisini konu alan roman ve anlatılar vardır, Salkım Hanımın Taneleri, Yaraya Tuz Basmak..
Gülten Akın; “…yedi yaşındaydık kırklarda. Üç yıl gittiler askere
Övündüler savaşa girmedik diye, hala övünmedeler
Yedi yaşında kuraldır aç gitmek okula
Çürüyen buğdayların yanında, kürklerin ve pırlantaların yanında
Aç gitmek okula. Öğlen belki bir simit, bir portakalla”
Gülten Akın, şiirinde olduğu gibi, Oktay Akbal da Önce Ekmekler Bozuldu romanında konuyu işler.
Romanlar, öyküler, şiirler karabasanı yırtan bir çığlık gibi çoğalmıştır.
Birol Öztürk, Burda Çiçekler Açmıyor Sabahattin Ali, isimli biyografik romanıyla bu dönemin sonundaki bir cinayeti kitaplaştırmıştır.
Attila İlhan’ın O Karanlıkta Biz, isimli romanı da bu dönemi konu almaktadır.
Yine Attila İlhan, 40 Karanlığı isimli şiirinde; “…ne haydut bir akşamdı
nazım hapiste
dinamo sürgün
bir o şiir kalmıştı hani/ gazali’den rubailerle
yalnızlıklar kesince önümüzü
kara zından ağızları gibi
büsbütün…”
diyerek baskılara dikkat çekmiştir.
Öner Yağcı, Tonguç’un romanı diye yazdığı Büyük Oğul Efsanesi adlı eseriyle de köy enstitüsünü tarihe kalıcılaştırmıştır.
Elbette bu dönemin önemli gelişmelerinden Köy Enstitülerini, savaş ekonomisi uygulamalarından, iş yükümlülüğü(mükellefiyet), vergisel uygulamalar(varlık vergisi, toprak mahsulleri vergisi), toprak reformu, çok partili seçim, Batıya açılış, devalüasyon, dış yardım-kredi gibi bir çok konuyu esas alan edebi ürünler ortaya konulmuştur.
Sırası geldikçe çalışmalarımızda bunları da örneklendireceğiz.
Gerçeklerin unutulmaması, geleceğin tarihsel bilgiyle daha da iyi kurulması dileğiyle..