Ahkaf suresi 15-) Ve vassaynel insane Bi valideyhi ıhsana* hamelethü ümmühu kürhen ve vedaathü kürha* ve hamlühu ve fısaluhu selasune şehra* hatta iza beleğa eşüddehu ve beleğa erbaıyne seneten, kale Rabbi evzı’niy en eşküre nı’metekelletiy en’amte aleyye ve alâ valideyye ve en a’mele salihan terdahu ve aslıh liy fiy zürriyyetiy* inniy tübtü ileyke ve inniy minel müslimiyn;
Biz insan’a ana-babasına (B sırrınca) ihsan’ı (güzel davranmasını) vasiyyet ettik (demek ki evrensel planda geçerli bir şey)… Onun anası onu kürhen (zorlukla, zahmetle) yüklenip taşımış ve kürhen (zorlukla-zahmetle) onu vaz’ etmiş (bırakmış, doğurmuştur)… Onun hamli (taşınması) ve onun fısalı (sütten kesilmesi) otuz aydır… Nihayet eşüddesine (akli buluğuna) ulaşınca ve kırk seneye baliğ olunca (hakiki buluğuna erişince) dedi ki: “Rabbim!… Bana ve ana-babama in’am ettiğin nimete şükretmeme, razı olacağın salih amel yapmama (sevk ve idarem elinde olarak) beni muvaffak kıl ve benim için zürriyyetim içinde ıslah et (beni ve zürriyyetimi ıslah et-salihleştir)… Muhakkak ki ben sana tevbe (rücu’) ettim ve muhakkak ki ben müslimlerdenim (tam teslim olanlardanım)”.
Hıkf Kumun bir yere toplanıp yığılarak tepe gibi olması.
Ahkaf : Kum tepeleri
Ahkaf suresi
21-) Vezkür eha ‘Ad* iz enzere kavmehu Bil ahkafi ve kad haletin nüzüru min beyni yedeyhi ve min halfihi ella ta’budu illAllah* inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin azıym;
Ad’ın kardeşini (Hud’u) de zikret (an)… Hani (Hud) – ki, Onun önünden ve arkasından nice uyarıcılar gelip geçti- kavmini: “Allah’dan başkasına kulluk/ibadet etmeyin…
Muhakkak ki ben sizin üzerinize aziym bir günün azabından korkarım” (diye B sırrınca) Ahkaf (kum tepeleri) ile uyardı.
AD KAVMİ;
Hud aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği ve isyanları yüzünden rüzgarla helak edilen kavim. Bu kavim, Nuh aleyhisselamın oğullarından Sam’ın torunlarından Ad’ın neslidir. Yaşadıkları yer Ahkaf diyarı olup, Yemen’de Aden ile Umman arasındadır. Bu bölgeye Şihr de denilmiştir.
Ad kavmi, bu azgın haldeyken, Allahü teala onlara ebedi seadet yolunu göstermek için Hud aleyhisselamı peygamber olarak gönderdi. Elli seneden fazla bir zaman bu kavmi imana çağırdı. Bu azgın kavmi Hud aleyhisselam devamlı Müslüman olmaya davet ettiği halde iman etmeye yanaşmadılar. İman edenler de korkularından imanlarını açıklayamadılar. Bunun üzerine kendilerine ağır azab geleceğini ve helak edileceklerini söyledi. Yine inanmayıp alay ettiler.
Nihayet gelmekte olan azabın işaretleri görülmeye başladı. Üç sene yağmur yağmadı. Pınarlar kuruyup ağaçlar sararıp soldu. Meşhur İrem Bağları yok oldu. Hayvanlar susuzluktan telef oldu. İnsanlar da bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç duruma düştüler. Devamlı bunaltıcı ve kuru bir rüzgar esiyordu. Tozdan göz gözü görmüyordu. Hud aleyhisselam ise onları durmadan iman etmeye davet ediyordu. Fakat inatlarından vaz geçmiyorlardı. Kadınları da kısırlaşıp hiç çocuk doğmaz oldu. Şiddetli kuraklık dört sene devam etti. Bundan sonra kendilerini helak eden azab geldi. Bir gün yurtları üzerinde her tarafı kaplayan siyah bir bulut göründü. Yağmur geliyor zannettiler. Hud aleyhisselam durumu bildirip tekrar imana davet etti ise de kabul etmediler.
Buluttan şiddetli bir rüzgar esmeye başladı. Korkunç bir uğultusu ve dayanılmaz bir soğuğu vardı. Rüzgar estikçe şiddetlendi. İnsanları tutundukları taş ve ağaçlarla birlikte göklere fırlatıyor, sonra da bırakıveriyordu. Havada adeta saman çöpleri gibi savruluyorlardı. Azgın Ad kavminin insanları param parça oldu. Yerleri yurtları yıkılıp harabe halini aldı.
Sonra da fırtına onların ölülerini süpürüp denize attı. Bu rüzgar, Kur’an-ı kerimde rih-i akim, sarsar, azab-ı elim ve atiye olarak bildirilmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen; “Hud (aleyhisselam) ve dinde ona tabi olanları rahmetimizle kurtardık. Bizim ayetlerimizi tekzib edip (yalanlayıp) mü’min olmayanların ise silsile ve köklerini kestik.” buyruldu (A’raf suresi: 72). Hud aleyhisselam, iman edenlerle birlikte Mekke’ye gitti. Bunlara “Ad-ı uhra” (ikinci Ad) denilmiştir
Neml – Karınca suresi
. 18-) Hatta iza etev alâ vadin nemli, kalet nemletün ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm* la yahtımenneküm Süleymanü ve cünudühu ve hüm la yeş’urun;
Nihayet karınca vadisi’ne geldikleri vakit, bir karınca: “Ey karıncalar!… Meskenlerinize girin… Süleyman ve Onun orduları farkında olmadıkları halde sizi ezip yok etmesinler” dedi.
19-) Fetebesseme dahıken min kavliha ve kale Rabbi evzı’niy en eşküre nı’metekelletiy en’amte aleyye ve alâ valideyye ve en a’mele salihan terdahu ve edhılniy Bi rahmetiKE fiy ıbadiKEssalihıyn;
Bunun üzerine (Süleyman,) onun (karınca’nın) sözünden dolayı gülerek tebessüm etti ve şöyle dedi: “Rabbim!… Bana ve ana-babama in’am ettiğin nimete şükretmeme, razı olacağın salih amel yapmama (sevk ve idarem elinde olarak) beni muvaffak kıl ve (Bi-) rahmetinle beni salih kullarının içine dahil et”.
Müzemmil – Yük yüklenen suresi
14-) Yevme tercuful’Ardu velcibalu ve kânetilcibalu kesiyben mehiyla;
O gün Arz ve dağlar sarsılır… Dağlar heyelana uğramış bir kum yığını olur (akıp gider).
15-) İnna erselna ileyküm Rasûlen şahiyden ‘aleyküm kema erselna ila fir’avne Rasûla;
Muhakkak ki biz, fravun’a bir Rasûl (hakikatına hidayet edici, arındırıcı) irsal ettiğimiz gibi size de, sizin üzerinize şahid bir Rasûl irsal ettik.
***
Ahkaf – Kum tepeleri suresinde Hud a.s’ın yaptığı dua ile Neml – Karınca suresinde Süleyman a.s’ın yaptıkları dualar hemen hemen aynıdır. Surelerin adlarına bir bakar ısınız lütfen. KUM TEPELERİ ve KARINCA. Ayrıca Ad kavmini yerle bir eden şiddetli rüzgar Kum tepeleri suresinde anlatılırken, Süleyman aleyhisselam’ın emrine verilmiş rüzgardan da başka bir surede bahsedilmektedir.
Müzemmil – Yük yüknenen suresinde de dağların kum yığınlarına dönüşeceği açıklanmaktadır. Kum yığınının hareket etmesi düşündürücüdür. Kum yığınlarının rüzgar ile taşınabilmesi düşündürücüdür. Kum tepelerinin karıncalar ile ilişkilendirilmesi düşündürücüdür. Karıncaların Süleyman a.s’ı görmüş olması ve kavimlerini uyarmaları düşündürücüdür.Ad kavminin kum tepeleriyle uyarılmaları düşündürücüdür.
Kırk yaşın önemi vurgulanmış olması düşündürücüdür. Vahyin Rasullere kırk yaşında gelmiş olması düşündürücüdür. Hud a.s’ın kırk yaş duasını kırk yaşında yapmamanın ve o idraka varamamış olmanın akibeti düşündürücüdür. KIRK’INDA AZANI TENEŞİR PAKLAR atasözünü bir de bu çerçevede düşünürsek, kırk yaşına varmış ama tövbe etmek nasip olmamışların hali düşündürücüdür. Kırk yaşına yaklaşmakta olanların yazımı daha dikkatli okumalarını tavsiye ediyorum vesselam.
20 Şubat 2010 Cumartesi
UĞUR ÖZALTIN