31 Mart 2024 Yerel Sonuçları Ak Parti’ye emeklinin asgari ücretlinin yoksulların sandıktaki cevabı oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi’ne çok büyük bir sorumluluk yükledi. Mevcut yönetimi beğenip benimsemeyen milyonlarca insan bizi bu bataklıktan çıkarmalısınız dedi.
Ekonominin negatif sinyaller vermesi, yoksullaşmanın limitleri aşması, siyasette mutlaka yansıması olur diyor. Siyasetle iktisat kuramı ancak bu tepkiler bir çok olayda ve alanda doğrudan doğruya yakın mesafede doğru orantılı olarak gerçekleşirken; toplum biliminde, toplum sosyolojisinde, sosyo ekonomi ya da ekonomi, politik de birinci depremin ardından gelen artçılar gibi etki yapar. Bazen da doğru gözlem yapılırsa Öncüler olarak gelir. Eğer bu gelen Öncü habercileri doğru analiz eder, tarihin yolculuğun doğru okunmasıyla sentezi yapılabilirse, sunum başlangıcı sona doğru gidiş daha iyi öngörülebilir, okunabilir. Ve milyonlarca insanın yoksullaştırılması, muhtaç hale getirilmesi, bir çok muhalif politikacının erken beklentiye, aceleciliğe düşmesi nedeniyle, halktan umudunu kesmesine yol açar. Ancak toplum birimini doğru okuyan, ekonomik politikayı doğru okuyan, toplumun reaksiyonlarının bu ay enflasyon yükseldiğinde, toplumsal tepkinin hemen gelecek ayı takiben hükümet istifa diye sokağa çıkmayacağını, dökülmeyeceğini bilmek gerekir. Bu da olabilir,; ama son 50 yıl toplumsal tepkilerin reaksiyonların böyle olmadığını, sürece yayıldığını, birikimli olarak geldiğini, en azından 1980 12 Eylül darbesi ve 2024 31 Mart seçimleri ne kadar geçen süreçte bile görmek mümkün. Sistemin kendi doğası gereği, sermayenin daha küçük bir azınlığın elinde birikmesini hedefleyen kentlerde, mahallelerde, milyonerleri milyarderleri yaratmak isteyen sistem, doğal sonuç olarak ülke çapında da yoksulları yaratmak zorundadır. Ama bu zenginleşme ve yoksullaşma bir ahenk içinde olması gerekir. Bu ahengi bozunca, yani kantarın topuzu kaçınca, tepkiler ve reaksiyonlar gelmeye ve görünmeye hissedilmeye başlar.
12 Eylül 80’de başlayan süreç, on yıllık bir süreç içinde, 12 Eylül ürünü olan anavatan Partisi’nin siyaset sahnesinden silinmesi ile sonuçlanmıştır. Son 22 yıllık süreçte onun öncesindeki diğer 22 yıllık süreç, benzeri bir farklılıklar içeren, tekrarla karşılaşıldığı rahatlıkla görülebilir. 12 Eylül veya 24 Ocak kararlarıyla başlatılan süreç, 2002’de yeni kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi müdahalesiyle daha kapsayıcı, daha kucaklayıcı, dar reformist, daha adil, daha kalkınmacı, daha sosyal bir çok vaatle başladı. Ama sistemin kendisi tüm bu vaatler bir yana, zenginliğini arttırılması ve bunu sağlayacak bu zenginliğin üretilmesini, arttırılarak biriktirilmesi sağlayacak. Yegane güç olarak milyonlarca emekçinin, esnaf köyünün omuzlarına yüklenecekti; bu taşınabilir olduğu sürece, seçmen tercihini bir umut ve beklenti ile beterin beterinden sakınmak,i ihtiyacıyla belirlerken, yavaş yavaş umutlar tükenmeye, yoksulluk derinleşmeye başladıkça, ne başörtüsü, ne eldeki Kur’an, ne Kur’an‘dan ayetlerle karıştırılan siyaset, iflas etmekten kurtulamaz.
İşte 31 Mart seçimleri, demokrasiyi geçici bir araç olarak görüp, yerinde binecek, tren vakti gelindiğinde inecek. Tren gibi gören anlayışı artık bir kere kıymetini anlayan halkın kolay kolay terk edemeyeceği, demokrasi, katılımcı demokrasi, adil demokrasi yolundan kolay kolay şaşmayacağını gösterdi. Ve son balkon konuşmasında, ömür boyu iktidarda kalacağı hissiyatı veren lider, ne inci demokrasi treninden, ne de büyük İstanbul kanal projesinden bahsetme cesareti gösterememişti. 61 milyon seçmen, henüz seçme hakkı olmayan çocuklarının da geleceğini düşünerek, demokrasi yolculuğunu, bir tren yolculuğu gibi değil; yediden 70’e, mutfaktan iş yerine kadar, hayatın her alanında gerçekleştirilmesi gereken, bir toplumsal yaşam biçimi olması gerektiği yönünde tercihini kullandı.