Sevgili okuyucular, 27 Mayıs 1960 tarihinde başlayan ve yaklaşık yarım yüzyıl devam ederek 27 Nisan 2007 tarihinde -inşaallah- sona eren ‘Darbeler Dönemi’, Türk tarihinin en karanlık sayfalarını ihtiva eden ve milletimiz için yüz karası olan bir devirdi. Gerçi bu karanlık dönemi aydınlatan Özal ve Erdoğan gibi demokrat liderlerin başarılı icraat yılları da olmuştur ama milletimiz son döneme gelinceye kadar darbeci militaristlerin ve onların uşaklığını yapan bürokrasinin, jüristokrasinin, medyakrasinin tahakkümünden kurtulamamıştır.
Bütün mesele, son yüzyıldan bu yana halkı ve millî iradeyi küçümseyen ve kendisini aydın zanneden jakoben elitlerin tahakkümüdür. Bu dayatma ve tahakküm, önce İttihatçılarda görülmüş, Cumhuriyet ile beraber CHP‘nin tek parti despotizmiyle devam etmiş ve demokratik iktidardan ümidini kesen CHP jakobenizminin 27 Mayıs Darbesi‘ni hazırlamasıyla ‘Darbeler Dönemi’ni başlatmıştır.
Darbeler, millet iradesiyle sandıktan çıkamayanların, militarizmi ve antidemokratik araçları kullanarak milleti ve devleti yönetme gayesinin bir neticesidir.
***
Yarın, milletin sevgilisi şehit Menderes ve iki bakan arkadaşının, CHP, darbe cuntası ve alçak adalet divanı tarafından katledildiği 27 Mayıs Darbesi‘nin yıldönümü ve mahzun milletimizin de ‘matem günü’dür. Üstelik bu tarih, 20 yıl süreyle ‘bayram’ olarak kutlatılmış ve DP‘nin mirasyedisi Demirel de bu kepazeliğe seyirci kalmıştır.
27 Mayıs Fâciası‘nın hesabı mutlaka sorulmalı; darbeyi gerçekleştiren eli kanlı cuntacılar, utanmaz hukukçular, darbeci medya mensupları ve özellikle darbe teşvikçisi zamanın CHP yöneticileri mutlaka yargı önünde hesap vermelidir.
Bugünkü CHP‘nin yöneticileri, 27 yıl devam eden ‘Tek Parti Yönetimi’nin ve özellikle 1938 sonrası ‘Şeflik Dönemi’nin hesabını vermedikçe ve milletten özür dilemedikçe, siyasette başarı kazanamazlar.
***
28 Şubat 1997 Darbesi‘nin iddianamesi tamamlanarak mahkemeye sunuldu. Soruşturmanın bu ilk ayağı, 28 Şubat‘ı fiilen uygulayan cuntanın asker kanadı hakkında yapıldı. İlk iddianameyi tamamlayan savcılar, dosyadan ayırdıkları 28 Şubat’ın sivil kanadıyla ilgili soruşturmayı başlattılar.
Bu, fevkalâde isabetli bir karardır; aksi takdirde dâvâ tek bacaklı olarak yürütülecek ve en az asker darbeciler kadar sorumluluğu olan sivil darbeciler hesap vermeyeceklerdi. Cumhuriyet savcıları Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin‘i, kısa sürede bu karmaşık soruşturmayı tamamladıkları için tebrik ediyorum.
Bu konuda, çorbada naçizane tuzum olduğu için memnunum. Zira, benim 15 yıl önce DGM Başsavcılığı’na 28 Şubat Darbesi hakkında verdiğim dört klasör evrak, soruşturmayı kolaylaştırmıştır. Ben, müdellel şekilde darbe ihbarında bulunduğumda, DGM savcılığı darbeciler hakkında takipsizlik kararı verirken beni gözaltına almıştı.
Darbecileri teşhir etmeyi ‘Devlet sırrını ifşa’ kabul ederek hakkımda Ankara DGM‘de açılan dâvânın savunmasına, başta Abdullah Gül olmak üzere 64 milletvekili katılmıştı. Savunmamın sonunda şunları söylemiştim: ‘Elbette bir gün bu millet mutlaka kendi adına bu darbecileri, bu cuntacıları, bu demokrasi düşmanlarını muhakeme edecek bir mahkeme bulacaktır ve onları mutlaka mahkûm edecektir. Buna inanıyorum.’ Onbeş sene sonra da olsa bu sözlerimin gerçekleştirilmesi, Cenab-ı Hakk‘ın yüce takdirini, millet iradesinin gücünü, yargıdaki kahramanların gayretini ve Başbakan Erdoğan‘ın demokrasi inancını ve cesaretini göstermektedir.
Bundan sonra, 27 Mayısların, 12 Eylüllerin, 28 Şubatların olmaması için milletçe omuz omuza vererek antidemokratik müdahalelere korkmadan karşı koyacağımızı göstermeliyiz.