Tam 39 yıl oldu.
Türkiye Ekonomisi için dönüm noktasıydı.
24 Ocak’tan önce ülkemizde, ithal ikameci denilen, korumacı bir ekonomi politikası uygulanıyordu.
Sonrasında; yabancı sermayeye, ithalata ve dış borçlanmaya bağımlı bir politika izlendi.
Bu, IMF ve DÜNYA BANKASI destekli bir politikaydı.
Sonuçlarından biri, askeri yönden 12 Eylül Darbesidir, siyasi yönden de Özal’ın iktidara gelmesidir.
1980’li yıllarda çalışan kesimlerin ekonomik durumlarında ciddi gerilemeler olmuş, reel ücretler büyük oranda aşınmıştır.
24 Ocak kararları sonrasında benimsenen ekonomik model, ekonomide yerli üretimin sınırlandırılarak ithalata ve sıcak paraya bağımlılığın gelişmesine, kamunun özelleştirmelerle üretimden çekilmesine, özel tüketimin arttırılmasına ve özel sektörün kamu kaynaklarıyla desteklenmesine dayanıyordu.
Bu model ülke ekonomisini uzun yıllar küresel sermayenin müdahalesine açık hale getirmiştir.
Ve çok ciddi krizler yaşanmıştır.
Her kriz sonrasında IMF ile ‘yapısal uyum’ anlaşmaları imzalandı ve ekonomi yönetimi tamamen IMF’nin denetimine girdi.
Türkiye, ilk kez 1 Ocak 1961’de masaya oturduğu IMF ile bugüne kadar 19 anlaşma yaptı ve bu anlaşmalar sonucunda toplam 50 milyar dolarlık kredi kullanıldı.
Bu para alındı ama karşılığında büyük ödünler de verildi,
Kamu harcamaları kısıldı, özelleştirmeler yapıldı, reel ücretler geriletildi, yerli üretim olanakları kısıldı, ekonomi büyük oranda dış borca, sıcak paraya, ithalata, yabancı ham madde ve malzemeye bağımlı duruma getirilmiştir.
Türkiye’nin IMF’den bugüne kadar 19 anlaşmayla aldığı 50 milyar dolarlık krediden çok daha fazla (75 milyar dolar) dış kaynağa ihtiyacı var.
31 Mart 2019 yerel seçimlerinden sonra da ciddi bir kemer sıkma dönemi yaşanabilir.