Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
BİZİM OLMAYANIN BEDELİ…
Bu dünyada hiçbir şey bize ait değil sadece emanet. Ne güzelliğimiz, ne yakışıklığımız, ne ilmimiz, bilgimiz, ne de maddi durumumuz hepsi zamanı geldiğinde bizden alınacak.
Her şeyin bir bedeli, bir karşılığı vardır, bedel aynı olsa dahi kimin nasıl isimlendirdiğine göre sonuçları farklıdır.
Kimi zaman bedel peşin ödenir kimi zaman daha sonra bazen taksitler halinde ama mutlaka her yaşananın bedeli ödenir.
Ya da yaptığın bir hata sebebiyle çevrendekilerin tepkisini aldığında dünyaya küsmek yerine hatandan ders alır ve bunu bir kazanım gibi görürsen bedelini öderken bir artı ile yola devam edersin.
Önemli olan ödenen bedellerle elde edilen yararlar arasındaki dengeyi tutturabilmektir, maksimum düzeyde marjinal fayda sağlamayı bilmektir.
Gece çöküpte, başını yastığa koyduğunda başlıyor bu bedelin ilk duruşması. İddia makamının tüm suçlamalarını alıyorsun üstüne daha ilk dakikada teslim oluyorsun onlar bu bedel için seni mahkûm etmeden, kalemi kırmadan…
Ne savunmaya ihtiyaç duyuyorsun, ne savunulmaya.
Kör bir inanca saplanıp kalıyorsun, direnmeye lüzum görmeden.
Kolayına kaçmak buysa eğer evet kaçıyorsun!.
Kendini mahkûm ederek, üstelik tek bir firar planı bile kurmadan yanılma ihtimalini hiçe sayarak.
Belki de bir masumun kanına giriyorsun kendini böylesine harcayarak, bir kalemde silip atarak.
Sabaha karşı tüm salonlar boşalıp infaz vakti geldiğinde söyleyecek tek sözün kalmıyor geriye. Kendini yakarcasına kapatıyorsun cümle kapılarını.
Sükûtu seçiyorsun.
Bilmiyorlar sen gündüzün masumu, gecenin mahkûmusun. Nedir her gece bu mahkûmiyetin sırrı… Bilir misin? Hayatın getirilerini götürülerini, yaptın mı hesaplarını, sağlamasını… Çıkmadı değil mi sonuç. Sonuç yoksa suçlu kim?
Sevmek mi yoksa sevmek için var edilen Sevgimi?
Bu bedeli ödemek için sevmekten başka ne sırrın vardı?
İşte sır orada, hayatın sırrı.
Sor şimdi bu saatte… “VAKTİ GELMİŞTİR BELKİ…” bitmeyen zamanda ki kayıplarla…
Ey hayat nedir senin sırrın, söylemezsin ama bilirsin sen suç sende midir?
Yoksa bende midir?
Yoksa sevmekte midir?..
Heyhat hala aranmakta suçlu;
Bulunmaz suçlu ilan bile versek, kimi der kalem, kimi der yürek, kimi der sevmek, yapamaz buna hiç bir şey felek, bulunmasında var mıdır bir gerek, dünya yansa yoktur yerim bir evlek, göçüp gideriz üstümüzde yoktur bir hırka ya da yelek, gözümüz kapanır giderek, kalbimizde hala sevgi besleyerek…
Ah birde bilinse sevgisiz yaşayanlar, içinde sahte sevgiyle yaşayıp ta yaşıyorum diye övünenler… Ama çare yok her insan bir yağmur tanesi gibidir, maalesef; kimi çamura, kimi gül yaprağına düşer…
Ki onlar Mevlana’nın şu sözlerinde ıraktırlar; “İstiyorsan Hakk’a varmayı, Meslek edin gönül almayı, Bırak saraylarda mermer olmayı, toprak ol, bağrında güller yetişsin.”
Sevgisizlik çok kötü, felâket bir yağmurdur. O yağmurun kabarttığı dalgalar her tarafa ulaşır, bütün güzellikleri, iyi olan ne varsa, her şeyi yutmağa çalışır.
O yağmurun selleri önünde durmak ne mümkün?
Sevgisizlik halkalarına ellerini kaptıranlar, gönüllü pranga mahkûmu olurlar.
Dört duvar arasında geçirilen hayata, yaşamak mı denir?..
Bunca çilenin sonu değil mi?.. Bir avuç toprak… ölümden yana korkum yok, tek korkum unutulmak.
Yeni günün sizler için umut dolu, sevgi dolu geçmesini diliyorum.. Yüzünüzden gülümseme kalbinizden umut eksik olmasın..
Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım sevgimizi bir lokma ekmek gibi…
Yüzünüzden gülümseme kalbinizden umut eksik olmasın, Perşembe gününüz aydın mutluluğunuz daim, neşeniz bol, sağlığınız yerinde olsun.
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
11.11.2013
Ömer Sabri KURŞUN