Hayırlı sabahlarınız olsun dostlarım___ Güne uyandıran, nefes aldıran Rabbimize şükürler olsun… Diyoruz demesine de yiten canlar aklımıza gelince kelimeler boğazımıza düğümleniyor…
Hayatımızda bizi pek çok duygu yönlendirir. Kimi zaman birilerini çok severiz, kimi zaman birilerine kırılırız, bazen âşık oluruz, bazen ise nefret ederiz.
Duyguları ifade etmek her zaman kolay değildir. Ne hissettiğimizi, ne düşündüğümüzü yazıya dökmek kimimiz için çok zorlu bir durumdur. Hislerimizi anlamlandırmanın bu denli zor olmasının yanı sıra, bunları lügatimizdeki kelimelere dökmek tamamen başka bir durumdur. İçimizdeki sevinci, hüznü, umudu, kırgınlıkları, aşkı ve sevgiyi ifade etmek için hepimiz farklı yöntemler kullanırız. Duygularımızı, hislerimizi, düşüncelerimizi söyleyeceğimiz ve yazacağımız sözlerle karşımızdakilere aktarmak sık sık yaptığımız hareketlerimiz arasında yer alıyor.
Fakat kendi hislerimizi aktarabilmek adına çoğu zaman doğru sözleri bulmak hepimiz açısından zor olabiliyor.
Bizde bu gün bu yazının başında sabahın dördünden buyan zorlandık durduk temeli zayıf bina gibi sallandık durduk…
Hâlbuki biz Molla İbrahim’in torunuyuz temelimiz sağlam… Hatırlayınca atalarımızı; kendine gel dedi var olan sesin hükmü ve kalemimiz yazmaya başladı şükür. Düşündük neden diye içimizde ki acı haykırdı binlerce can gitmişti vatanımızdan binlerce ve birçoğunun umurunda değil sade parsa, arsa ve koltuk peşindeydi…
HAYATIN ANLAMI
Öncelikle şu ‘anlam’ kelimesinin anlamına bir bakalım isterim bilahare hayatın anlamına değiniriz
Anlam, insanın yaşamına yön veren, yaşadığı olaylara kendince cevap vermesini sağlayan bir kavramdır. Bu bakımdan anlam, insanın hayatını tutarlı hale getiren bir kaynak durumunda yer almaktadır.
Anlam, insanın hayatını tutarlı hale getiren bir kaynak konumundadır. O halde anlam kavramı, öncelikle kişinin, belli bir amacının olmasıdır. Diğer bir deyişle anlam, bir hedefe yönelme veya bir hedefe yönelik davranışların oluşturduğu bütündür. Burada akla gelen sorulardan birisi şu olabilir: Acaba hayatın anlamı herkes için aynı mıdır?..
Bu soruya Kelmke hayatın anlamıyla ilgili yazdığı kitabında, “hayatın herkes için aynı içeriğe sahip bir anlamı olmadığı” şeklinde cevap vermektedir. Ona göre, eğer hayatın bir anlamı varsa bu insanların ona yükledikleridir, yoksa onun hazır olup donattığı bir şey değildir.
Anlam kavramıyla ilgili bir diğer nokta ise, onunla ilgili kanaatlerin, zaman ve ortam şartlarına göre değişebilmesidir. Bu bakımdan bir insanın sahip olabileceği değişmez ve mutlak bir anlam yoktur. Ayrıca anlam, zihinsel olmaktan çok varoluşsal bir alana yöneliktir. Burada varoluşsal alandan kasıt, bir bütün olarak ruhsal yapıya işaret etmektir Anlam kavramının binlerce renginin olması, herkesin kendi rengiyle hayatı anlamlandırması, söz konusu kavramın bir başka özelliğinin varlığını ortaya koymaktadır. Bu anlamda denebilir ki, yeryüzünde ne kadar insan yaşıyorsa yaşamın anlamına ilişkin o kadar çok görüş vardır.
Örneğin; birisi hayatın anlamını, zayıf ve savunmasız olanlara sevgiyle yaklaşmakta ve onların bakımını üstlenmekte bulurken; bir başkası tam aksine, zayıf ve kimsesizleri zorbalık ederek sindirmekte bulabilir.
Bunlarla birlikte, bireylerin hayatındaki anlam kaynağının ne olduğu konusunda da farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bu konu üzerinde fikir yürütenlerden bazılarına göre hayata biz anlam yüklerken, bazılarına göre ise hayatın yerleşik bir anlamı vardır. GELELİM HAYAT VE HAYATIN ANLAMINA___
Sahi dostlarım, hayat denen bu şey nedir; bizim dışımızda bir şey midir ki her geçen gün insanı yıpratıyor ve onu her geçen gün daha da karamsar yapıyor… Şöyle ucundan tutup hayat denen kitabın sayfasını bir açıp bakalım mı?. Ne dersiniz?..
Hayat, aslında yaşamın ta kendisi ama gerçekte hayat bizi yormuyor. Yorulan bizi ve olumsuz düşüncelerimiz, aşırı isteklerimiz, doğamızdan kopmalar sonunda yaşanılan gerilimler; kontrol edemediklerimizi kontrol altına almaya çalışmalarımız bizi gerekten yıpratıyor ve biz de buna hayat diyoruz; bir anlamda yel değirmenlerine savaş açıyoruz…
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan. Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak… Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, gerçekleştirmeyi denemeli!..
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı. Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; gördüğünü hissedebilmeli!..
İnsan, akıl ve vicdan ile kâinata baktığında, var olmanın ve hayatın ne kadar büyük bir nimet, hayır ve güzellik olduğunu görür. Ön yargılarından uzak ve doğru bir şekilde hayata baktığında ne kadar büyük bir nimete sahip olduğunu; var olmamanın da ne kadar büyük bir kayıp olacağını anlar. İnsan bu gerçeği hayatının birçok anında hisseder, görür ve kabul eder. Fakat insan karşılaştığı olumsuz durumlardan dolayı bazen hayattan şikâyet eder. Aslında bu olumsuz durumlar, hayatın kendisi ile ilgili değil, hayatla ilintili durumlardır. İnsan var olmaktan değil, bu olumsuz durumlardan şikâyet etmektedir. Maalesef bu şikâyetler farkında olmadan hayatın kendisine gitmektedir.
Bizleri yoktan var eden Allah (c.c), yeryüzünü bir sofra yaparak sayısız nimetleri önümüze sermiştir. Günesin doğuşu, mehtaplı bir gece, dört mevsimin ayrı ayrı güzelliği, denizlerin ve dağların ihtişamı, uçan kuşların, yüzen balıkların mükemmellikleri, rengârenk açan çiçeklerin ince hassas sanatları insana bir şeyler anlatır. Acaba kâinat ve içindeki varlıklar olmasaydı hayattan ilham alan bunca yazarlar, şairler, ressamlar, mimarlar ortaya çıkar mıydı? Bu insanlar kâinattaki güzellikleri ve varlığın kıymetini meslekleriyle gözler önüne sermiştir. İnsanların alkışladıkları tüm bu güzelliklerin orijinali ve gerçeği elbette kâinatın ve hayatın bizzat kendisinde bulunmaktadır. Bu kadar güzelliklere, sanat harikalarına ve bu ihtişama bakan biri, “hayatın ve var olmanın” değerini ve nasıl yüce bir hakikat olduğunu anlayacağı gibi; “var olmama” düşüncesinin de acısını, ızdırabını vicdanıyla hissedecektir.
Var olmak önemli olduğu gibi varlığın devamlı olması da önemlidir. Var olmanın devamlılığı varlık nimetini hakiki nimet derecesine çıkarır…
He zaman derim ya Hayat ağacınıza asılan günleriniz önce sağlıklı sonra mutlu ve sevgi dolu olsun diye…
O nedenle sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat!..
İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini; ağlayan birine “gül”, inleyen birine “sus” dememeli! Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!..
Şu; adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; sevgisiz, soysuz kalarak! Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine… Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını… Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; öfkesine isyanına ortak olabilmeli doğanın!..
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için! Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!..
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi; ama kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin; zaman bulabilsin; bir teşekkür, bir elveda için… Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten; ama herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan! Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi…
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı!..
Hayat; Seni kaç kişinin aradığı kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın da değildir.
Hayat; Ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir. Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
Aslında hayat; Notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir.
Hayat; Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir. Kendin için neler hissettiğindir. Güven, mutluluk, şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat; Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir. Ne dediğin ve ne demek istediğindir. İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir. Hayat mücadele değildir ama mücadelenin kendisi hayattır dersek her halde doğru söylemiş oluruz…
Evet hayatımda belki hiçbir şey yolunda gitmedi; ama hiç bir şey de beni yolumdan etmedi!..
Hayat bir masal gibidir, ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel yaşandığı önemlidir. Düştüm kalktım, yaralarımı sardım ve azimle tekrar yürüdüm hayat denen yolda hayatı anlamdırarak ve Yaratandan dolayı yaratılmışları severek…
Sevin, sevilin, hayat sevince ve paylaşılınca güzel dostum… Ve diyelim her bir cümleye; “atalarımızdan emanet aldığımız bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…”
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#