Değerli dostlarım, Okurlarım;
Bir sonraki yazıda, yani 200.ncü yazımda sizlere “YAZMAK ve YAZARLIK” üzerine düşüncelerimi ileteceğim.
Ve 200.ncü yazı nedeniyle de başta sevgili AHMET FİDAN ve EMİNE DÖNÜŞ ÖZATAR dostlarımız olmak üzere, en yakın edebiyat ve yazı dostlarımızla buluşup söyleşmek, gözlerindeki ve içlerindeki insan sıcağından nasiplenmek isterim.
Niye bu yazıda edebiyat ile diğer işler arasına keskin ve kesin bir fırça çektim.
Anlatayım;
Sevgili Ahmet Fidan kardeşimizin ifadesiyle, “köpüklü kahvenizi alıp koltuğunuza çekilin ve okuyun” derim.
Bu yaz döneminde, elimdeki öykü ve denemelerimi bir araya getirmeyi düşledim ve düşündüm.
Ola ki, kışa doğru yeni bir öykü kitabı dosyası hazırlayıp yayımlanabilir, diye..
Yazılarım, değişik bilgisayarlarda dağınık yerlerde, farklı flaşdisklerde idi.
Ben de tuttum, bir-iki günlük sıkı bir çalışmayla tüm disketleri gözden ve elden geçirip içlerindeki öykü ve deneme yazılarını(bu arada yeni bitirdiğim bir de romanımı) tek bir flaşdiske topladım.
Ve üzerine de “EDEBİYAT” yazdım.
Ve şimdi çok mutluyum.
Şu anda, kırmızı-beyaz-mavi bir Haziran sabahının Kuğulu Park manzaralı işyerinde, masamda, 10’dan fazla “iktisat-araştırma-makale” flaşdisketleri bir yanda, “edebiyat” disketim ise öbür yanda, ayrılmış olarak bana gülümsemekte..
Nasıl mutlu olmayayım değil mi?
İşte böyle, sevgili dostlarım, Bilim ve Sanat çalışmalarımı derledim toparladım ve sizlere sunmaya hazır duruma getirdim.
Gelecek yıl ve sonrasında yeni öykü-deneme-roman kitaplarım gelecek. Ve tabi ki, bilimsel iktisat çalışmaları da devam edecek..
Elbette diyorsunuz ki; “Hocam yapmayın, hayatı ve çalışmalarınızı böyle “keskin” ayrımlara tutmayın”…
Size tüm zihnimle, yüreğimle katılıyorum..
Her şey iç içedir, diyalektik(karşılıklı etkileşimli olarak) bir bütünlük içinde yaşanır hayat ve çalışmalar da birbirlerini bütünler..
Ama arada bir hem çalışmalarımızı gözden geçirip gruplandırmalıyız, hem zihnimizi temize çekmeliyiz, “neyi, niçin, nasıl” yaptığımızı irdelemeliyiz.
Yoksa hayat, alıp başını gider..
Rüzgarın önünde kuru yaprak gibi olamayız.
Üretken olmamız, toplumsal düzeyde fayda üretmemiz hep işlerimizi arada bir de olsa “planlamaya, sorgulamaya” bağlıdır.
Toplumsal düzeyde çalışırken, iktisat-araştırma-makale olarak üretimde bulunurken, bireysel düzlemde de “yalnızlıklar” yaşarız.
Yazı, her ne çeşit olursa olsun, yalnızlık gerektirir.
Bak, gelecek yazıya, 200.ncü yazıya, girdim bile şimdiden.
Özellikle edebiyat, yalnızlık okyanuslarında kulaç atmadan olmaz, yazılamaz..
İnsan yazı yalnızlığında yüzmekteyken başka yazarların insan sıcaklığını duyumsar..
Bizim arzumuz elbette, “entellektüel bir yalnızlığın” doruklarından, toplumsal ve insani düzeyde yüksek eserler çıkarmaktır.
Sevgili Minella; senin içindeki o yerleşik sevginin paniksiz ışıltısı hep sardıkça yüreklerimizi, gözlerindeki insan sıcağı hüzünlü kederleri yeni umutlara çevirdikçe, hayatımızdaki bitmez şiirlerin, sıcak öykülerini yazacağız birlikte durmadan, duraksamadan, sabah kuşlarının taze ufuklara yayılan cıvıltılarını dinleyerek…
Saygı değer Halit SUİÇMEZ bey düşünceleriniz yazılarınız ve öyküleriniz çok güzel yollamış olduğunuz üretken Türkiye, fındık ve fatsa öyküleri kitabınız harikaydı başarılarınız daim olsun.
Bende çok isterim Ahmet FİDAN bey ve sizinle bir gün bir araya gelip söyleşmek, sohbet etmek “köpüklü kahvelerimiz alıp yudumlarken’’ yüreğimizdeki düşüncelerimizi ve sevgiyi paylaşmayı!
Çok güzel olur kim bilir belki de sohbetimizi yazı olarak yayınlarsınız.
Saygı değer Halit SUİÇMEZ bey başarılarınız daim olsun sağlıcakla kalın…