Gün/aydın dostlar___
Bu gün günlerden deprem__Saatler 03.02′ yi gösterdiğinde – feryat- acı ve ölüm ve uzun süren bir sessizlik ve ardından kimse yok mu orada diyen sesler…
Tarih 17 Ağustos 1999… Büyük acıların yaşandığı bu kara günde binlerce kişi hayatını kaybetti, yine binlerce kişi evinden yurdundan oldu. 17 Ağustos depreminin üzerinden 20 yıl geçti. Acısı hala ilk gün gibi…
Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan, Richter ölçeğine göre 7,5 büyüklüğünde (yüzey dalgası büyüklüğü 7,7) gerçekleşen ve “Asrın felaketi” olarak tanımlanan Marmara Depremi, Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Düzce ve Yalova ile civar il ve ilçelerde yıkıma yol açtı. Büyük çapta can ve mal kaybına neden olarak tüm ülkeyi yasa boğdu.
Resmi kayıtlara göre Kocaeli’de 9 bin 477, Sakarya’da 3 bin 891, Yalova’da 2 bin 504, İstanbul’da 981, Bolu’da 270, Bursa’da 268, Eskişehir’de 86 ve Zonguldak il sınırı içinde de 3 kişi olmak üzere toplam 17 bin 480 kişinin can verdiği büyük felakette yüz binin üzerinde insan da evsiz kalmış, yaklaşık 24 bin kişi yaralanırken, birçok kişi de sakat kalmıştı.
Bu asrın depreminde deprem sonrası kayıplardan sorumlu tutulan müteahhitlere 2 bin 100 dava açıldı ve bu davalardan bin 800’ü hukukî boşluklardan dolayı cezasız sonuçlandı. 110 davaya cezalar verilse de birçoğu ertelendi. Diğer davalar da zaman aşımına uğradı.
Ne güzel değil mi? Bazıları kurşunla, bıçakla öldürür bir kişiyi ve teksirle öldürmekten 30 seneye mahkum olur. Bazısı toplu ölüme sebep olur yaptığı hırsızlıkla serbest dolaşır. Vay Türkiye’m vay!!!
Evet, biz unutmadık diyoruz da ne yazık ki unuttuğumuza şahitte oluyoruz…
Tüm kurum ve kuruluşlarımızla yaraları sararız ama hedefimiz yara sarmak değil, yaralanmamak olmalı. Deprem öldürmez, bina öldürür.
Alınması gereken dersler, yapılması gereken yerler yapılmış, tedbirler oluşturulmuşsa biz bunlardan ders almışız demektir. Yoksa aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayacağız demektir. Bunlardan ders alarak, geleceğe daha iyi hazırlanıp insanımız için daha güzelini yapma gayreti içerisinde olmalıyız.
Rabbim acı göstermesin vatanımıza, milletimize.
Güzel insanlar, güzel gülen, güzel bakan, güzel yürekli, hayatımızı güzel kılan insanlar iyi ki varlar… Yoksa kötülerin kötü olduğunu hiç anlamayacağız dostlarım…
Hayat güzeldir ve her ne olursa olsun, her koşulda yapılacak çok şey vardır… Merak etmeyiniz, üzülmeyiniz; sakın unutmayınız dostluğu kurallarına göre oynayan dostlarım.
Sabah söylediğim söz sabahta kalmaz, biz gönül ekini biçeriz… Sabah nasıl dediyse dilimiz akşamda dilimiz dedir aynı sözümüz…
Biz, dünyanın tamamını kazansak, gönlümüzde incir çekirdeği kadar yeri olmamalı.Dünyanın tamamını, cennetin bir gülüne değişecek halde olmalı.
Rabbin karşısına kul hakkı ile gitmemeliyiz. Çünkü Rabbimiz der ki benim değil kulumun Hakkını yedin geldin git ondan af dile helallik al.
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın hoşça kalın ama hep umutlu kalın…