“Birinci husus: Tarihin görünmez eli, bir süredir Türk Milleti’ni bir kere daha rüşdünü ispata zorluyor. Uzun zamandır, genlerimizden gelen, tarih yapmada aktif rol alma vasfımızı bir kenara bırakmıştık ve/veya kenara it(il)miştik. Şimdi bu
damarımız yeniden depreşti ve sahaya inmeye hevesliyiz. Ama tarihin gözünden bir şey kaçmaz; uzun zamandır oyunda-oynaşta olduğumuzu, paslandığımızı, hamladığımızı hatta bunun için gerekli hasletlerimizin önemli ölçüde yıpranıp pörsüdüğünü bal gibi biliyor. O yüzdendir ki, bizi tam manasıyla sahaya sürmeden evvel çetin bir imtihandan geçiriyor. Sınavı geçip rüşdümüzü ispat ettik ettik, yook “dökülürsek” ne kadar süreceğini kestiremeyeceğimiz yeni bir “öğren de gel!” dönemi bizi bekliyor olacak.”
“Tarihin Döküldüğü Demlerdeyiz” başlıklı yazımdan bir paragraftı okuduğunuz.. Bunu ne zaman yazmışız? Tam iki yıl önce.
Millet olarak 15 Temmuzda iyi iş çıkardık. Hatta bütün dünya ile birlikte bizi dahi şaşırtacak derecede iyi iş çıkardık. Yalnız unutmamamız gereken husus şudur: Bu sadece bir ön eleme idi; bu safhayı geçmiş olmamız her şeyin bittiği ve rüşdümüzü tam anlamıyla ispat ettiğimiz anlamına gelmez, bilakis zorlu bir süreç yeni başlıyor.
Takkemizi önümüze koyup düşünmek zorundayız. Bin yıllarla ifade edilen kadim bir tecrübeye ve geleneğe dayanan Türk Devlet nizamı tel tel dökülür hale gelmiş. Dışarıdan enjekte edilen ‘ajan’larla yapı zaafa sürüklenmiş, refleksleri budanmış ve neredeyse bizimle görülecek hesabı olan her odağın bünyemizde rahatça at oynatabileceği kadar acze ve çaresizliğe sürüklenmişiz.
15 Temmuzda vurulmak istenen darbenin şiddetiyle ve can havliyle sarsılıp ‘n’oluyoruz?’ deyip bu vartayı atlatmış olsak da, benzer badireleri bir daha yaşamamak için yapmamız gereken çok şey var. Bu meyanda; tüm birimleriyle devletin aldığı ve alacağı tedbirleri dikkatle takip edeceğiz. Ama bileceğiz ki bu yetmeyecek..
Kabul edelim ki, devleti zebun eden zaafların, arazların bir ucu millet olarak bizi de sarmıştır ve bu iki mecrada hayat bulan bütün olumsuzluklar birbirini besleyip çoğaltmaktadır. Bünyemizi felç etmeye azimli bu hastalıklarla her alanda ciddi ve samimi bir mücadele yürütmezsek bugün üstesinden gelinmiş gibi görülen benzer krizlerin sık sık yeniden nüksetmesi kaçınılmazdır. Memleketi kurda kuşa yem etmemeyi başardık deyip rehavete kapılarak meseleyi yalnız devlete havale edip işin içinden sıyrılırsak işin içinden iş çıkar.
Bugün devlet nasıl kendi sistemini sorguluyor, bir anlamda fiilî özeleştirisini yapıyor, hastalıklı uzuvlarını iyileştirmeye çalışıyor ve bünyeyi daha sağlıklı ve dirençli bir yapıda yeniden inşa etme gayreti gösteriyorsa milleti teşkil eden bireyler ve kesimler olarak biz de eşzamanlı olarak kendi tedavi sürecimizi usûlünce yürütmek zorundayız. Yoksa -bir atasözümüzden uyarlama ile-, bünye sağlıksız oldukça mikrop Atlantik ötesinden gelir!.
İbn-i Miskeyevh’in çok beğendiğim bir sözü var, der ki: Saçlar, dişler ve insanlar yerli yerinde olmalılar; yerli yerinde olmayan insan kel kafada çıkmış diş gibidir.
Maalesef millet olarak, hiç olmaması gereken bu arızanın bizde vak’a-i âdiyeden sayılmasının, âdetâ olağanlaşmasının bedelini ödüyoruz. Rüşdümüzü ispat etme yolunda yukarıda sözünü ettiğim ön elemeyi geçmiş olmamız, aklımızı başımıza devşirip üzerimize düşeni yapmazsak, bunda sonra bedel ödemeyeceğimiz anlamına gelmez. 15 Temmuz akşamı geç saatlerden itibaren milletçe bütün il, ilçe meydanlarını ve kritik önemdeki kurumların çevresini ‘sath-ı müdâfaa’ya çevirdiğimiz gibi her birimiz kendi iç dünyamızı ve davranış biçimimizi de aynı teyakkuz ve fedakarlıkla ahlaksızlığa, erdemsizliğe, pespâyeliğe geçit vermeyen birer ‘er meydanı’na çevirmemiz ve bunu sürekli kılmamız şarttır. Ancak o zaman 15 Temmuz bizim için sahih bir milat olacaktır ve ancak o zaman artık hiçbir şeyin eskisi olmayacağını ve güzel günlerin bizi beklediğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.
Ne yapılacağı bahsinde söylenecek çok söz var ama isterseniz, bu musibetlerden güçlenerek çıkma ve herşeyi yeniden en sağlıklı şekilde inşa etme çabasına, hep başımıza çorap ören “bizdense yanlış yapmaz!” hastalığını tedavi ederek başlayalım!..