Yaratan’ın ilk emridir ‘İKRA = Oku!..’ “Bilgi edin… Bilgilen… Bilgili ol… Bilimle ilgilen, ondan uzaklaşma…” denilmek isteniyor bu sözle. Peki Yaratan’ın ilk emrini yerine getiriyor muyuz?
Okuyanlar, Kur’an’ı ne kadar anlayarak okuyor?
Aslına bakarsanız işin püf noktası da burası. Anlaşılmadan okunan hiçbir şeyin bir faydası yoktur. Kur’an’ı Türkçe okumak neredeyse günah kabul ediliyor. Hadi din adamları bunun eğitimini alıyorlar, onlar okusun. Ama sıradan insanlara ne demeli? Neden onlara Türkçe olarak okutulmuyor? Bu sorunun yanıtını herkes kendisi versin isterim. İlk inen ayettir “OKU!..” Devamında “Yaratan Rabbinin adıyla oku” ifadesi gelir. Bu sözcükler, kutsal kitabımızın ilk emri, yani Yaratan’ın ilk emri… Peygambere verilen bu ilk emir insanlığa da verilen ilk emir olmaz mı? Peki neden ilk emir ‘Oku!..’ olarak başlar? Çünkü Yaratan işe önce bilgi ile başlanması gerektiğini söylüyor. Bilgisiz ve bilimsiz insanların oluşturduğu toplum her zaman bataklıkta çırpınacaktır. İlk insan olan Adem’e tüm meleklerin secde etmesi istenir. Çünkü Adem bilgi ile donatılmış ilk canlıdır. Onun algılama merkezi, yani bir beyni vardır ve beyin gücünün kullanımı, bilginin algılanmasını sağlar. Yaratan’ın en önemli mesajı; insanlara “Aklını kullan” demesi değil midir? Çünkü bilgiyi algılayan beyin, o bilgiyi kullanan akıldır, saklayıp gerektiğinde hatırlayan ve hatırlatan zihindir, pratiğe uygulamayı sağlayan zekâdır… Bu nedenledir ki Yaratan algılamayı ateşleyecek kaynağı, okumayı ilk emir olarak gönderiyor. Yaratan akıl kullanımı için pek çok mesaj veriyor; “Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.” (Nahl 12) Diğer bir ayette; “Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?” (Kamer 17). Kur’an ayetleri okunduğunda bunlar gibi ‘Aklını kullanmak’, ‘Düşünüp öğüt almak’ sözleri o kadar çok geçer ki anlatamam. Ama anlayarak okuyanlar görmüştür bunu. Aklını kullanmanın en önemli çekirdeği ise ilk ayetle verilmiştir bizlere. Okumak tabiki yeterli değildir. Bunun yanında okuduğunu anlamak ve kıyaslama yapmak gerekir. Sentez yapmak, analiz etmek gerekir. Ezberletilerek okunan, okutulan hiçbir şey insana bir kazanım edindirmez. Aksine beyni uyuşturur, bir süre sonra da kullanılmaz hale getirir. Birey olarak bu görevi, yani ‘Yaratanın verdiği ilk emri ne kadar yerine getiriyoruz?’ sorusuna çok olumlu cevapların verileceğini hiç sanmıyorum. Birey olarak herkes bu soruyu önce kendisine sormalıdır… Ne zaman ki bu sorunun yanıtını olumlu yanıtlarsak; o zaman Kur’an’ın yazdıklarını yüreğimizde hisseder, beynimizde değerlendirir, beyazlara dökülmüş harflerin dansıyla yüreklere ses veren cümleler halinde ürüne dönüştürürüz; yetmez, bu bilgiyle beynimizde insanlık için nasıl yararlı işler yapacağımızı düşünmüş oluruz… Düşünmeyen beyne siz ne kadar bilgi yüklerseniz yükleyin anlamı olmaz. Sadece kopyalama yapmış olursunuz. Kopyalanan bilgiler ise beyne yük olur, beyin taş taşıyormuş gibi olur. Beyin düşünmedikçe kopyaladığı bilgiler taş olur, ağır ve yararsız kalır.Biat kültürünün esiri olmuş toplumlar, tembel beyinli toplumlar da bireyler de şu kanı yaygındır; ‘O benim yerime düşünüyor’ ya da ‘büyüklerimiz iyisini bilir.’ Başkalarının kendileri yerine düşündüğü algısı onları düşünmekten alıkoyar. Hatta kendisine hacet olmadığı fikri yaygınlaşır… Böylece kullanılmayan, beyin tembeli, düşünme fukarası bir toplum oluşur…Ne bildiğini ne de ne bilmediğini bilmeyen ama çok da bilgiç geçinen cahillerin yaygın olarak toplumda itibar gördüğü bu dönemde, doğruyu bilip söylemek adeta suç mertebesinde yergi görmeye başlar. Bu durum ise bizleri felakete doğru sürüklemektedir. Yazık ki toplum ilk emir olan ‘Oku’ emrini unutmuştur. Okumadığı için de düşünemez olmuştur. Sorgulayamaz olmuş, biat kültürünün bir parçası olmuştur. Böylesi toplumlar sanat ve bilimde ilerleyemez, diğer toplumların kölesi olur, kuklası olur. Peki böylesi boş beyinler kitap okusa ne olur, Kur’an okusa ne olur? Okursa da küfür okur, beddua okur, yalan okur. En başarılı okuma sanatı ise, yalanla-dolanla, hile-hurda ile milletten onay alıp milletin canına okumak haline gelir. Ne zamana kadar mı? Kimse bilmiyor. Ama belki “Yaratan’ın ilk emrini yerine getiriyor muyuz?” sorusuna verilecek yanıtlara göre değişir birşeyler… Bakacağız…
Yaratan’ın ilk emridir ‘İKRA = Oku!..’ “Bilgi edin… Bilgilen… Bilgili ol… Bilimle ilgilen, ondan uzaklaşma…” denilmek isteniyor bu sözle. Peki Yaratan’ın ilk emrini yerine getiriyor muyuz?
Okuyanlar, Kur’an’ı ne kadar anlayarak okuyor?
Aslına bakarsanız işin püf noktası da burası. Anlaşılmadan okunan hiçbir şeyin bir faydası yoktur. Kur’an’ı Türkçe okumak neredeyse günah kabul ediliyor. Hadi din adamları bunun eğitimini alıyorlar, onlar okusun. Ama sıradan insanlara ne demeli? Neden onlara Türkçe olarak okutulmuyor? Bu sorunun yanıtını herkes kendisi versin isterim. İlk inen ayettir “OKU!..” Devamında “Yaratan Rabbinin adıyla oku” ifadesi gelir. Bu sözcükler, kutsal kitabımızın ilk emri, yani Yaratan’ın ilk emri… Peygambere verilen bu ilk emir insanlığa da verilen ilk emir olmaz mı? Peki neden ilk emir ‘Oku!..’ olarak başlar? Çünkü Yaratan işe önce bilgi ile başlanması gerektiğini söylüyor. Bilgisiz ve bilimsiz insanların oluşturduğu toplum her zaman bataklıkta çırpınacaktır. İlk insan olan Adem’e tüm meleklerin secde etmesi istenir. Çünkü Adem bilgi ile donatılmış ilk canlıdır. Onun algılama merkezi, yani bir beyni vardır ve beyin gücünün kullanımı, bilginin algılanmasını sağlar. Yaratan’ın en önemli mesajı; insanlara “Aklını kullan” demesi değil midir? Çünkü bilgiyi algılayan beyin, o bilgiyi kullanan akıldır, saklayıp gerektiğinde hatırlayan ve hatırlatan zihindir, pratiğe uygulamayı sağlayan zekâdır… Bu nedenledir ki Yaratan algılamayı ateşleyecek kaynağı, okumayı ilk emir olarak gönderiyor. Yaratan akıl kullanımı için pek çok mesaj veriyor; “Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.” (Nahl 12) Diğer bir ayette; “Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?” (Kamer 17). Kur’an ayetleri okunduğunda bunlar gibi ‘Aklını kullanmak’, ‘Düşünüp öğüt almak’ sözleri o kadar çok geçer ki anlatamam. Ama anlayarak okuyanlar görmüştür bunu. Aklını kullanmanın en önemli çekirdeği ise ilk ayetle verilmiştir bizlere. Okumak tabiki yeterli değildir. Bunun yanında okuduğunu anlamak ve kıyaslama yapmak gerekir. Sentez yapmak, analiz etmek gerekir. Ezberletilerek okunan, okutulan hiçbir şey insana bir kazanım edindirmez. Aksine beyni uyuşturur, bir süre sonra da kullanılmaz hale getirir. Birey olarak bu görevi, yani ‘Yaratanın verdiği ilk emri ne kadar yerine getiriyoruz?’ sorusuna çok olumlu cevapların verileceğini hiç sanmıyorum. Birey olarak herkes bu soruyu önce kendisine sormalıdır… Ne zaman ki bu sorunun yanıtını olumlu yanıtlarsak; o zaman Kur’an’ın yazdıklarını yüreğimizde hisseder, beynimizde değerlendirir, beyazlara dökülmüş harflerin dansıyla yüreklere ses veren cümleler halinde ürüne dönüştürürüz; yetmez, bu bilgiyle beynimizde insanlık için nasıl yararlı işler yapacağımızı düşünmüş oluruz… Düşünmeyen beyne siz ne kadar bilgi yüklerseniz yükleyin anlamı olmaz. Sadece kopyalama yapmış olursunuz. Kopyalanan bilgiler ise beyne yük olur, beyin taş taşıyormuş gibi olur. Beyin düşünmedikçe kopyaladığı bilgiler taş olur, ağır ve yararsız kalır.Biat kültürünün esiri olmuş toplumlar, tembel beyinli toplumlar da bireyler de şu kanı yaygındır; ‘O benim yerime düşünüyor’ ya da ‘büyüklerimiz iyisini bilir.’ Başkalarının kendileri yerine düşündüğü algısı onları düşünmekten alıkoyar. Hatta kendisine hacet olmadığı fikri yaygınlaşır… Böylece kullanılmayan, beyin tembeli, düşünme fukarası bir toplum oluşur…Ne bildiğini ne de ne bilmediğini bilmeyen ama çok da bilgiç geçinen cahillerin yaygın olarak toplumda itibar gördüğü bu dönemde, doğruyu bilip söylemek adeta suç mertebesinde yergi görmeye başlar. Bu durum ise bizleri felakete doğru sürüklemektedir. Yazık ki toplum ilk emir olan ‘Oku’ emrini unutmuştur. Okumadığı için de düşünemez olmuştur. Sorgulayamaz olmuş, biat kültürünün bir parçası olmuştur. Böylesi toplumlar sanat ve bilimde ilerleyemez, diğer toplumların kölesi olur, kuklası olur. Peki böylesi boş beyinler kitap okusa ne olur, Kur’an okusa ne olur? Okursa da küfür okur, beddua okur, yalan okur. En başarılı okuma sanatı ise, yalanla-dolanla, hile-hurda ile milletten onay alıp milletin canına okumak haline gelir. Ne zamana kadar mı? Kimse bilmiyor. Ama belki “Yaratan’ın ilk emrini yerine getiriyor muyuz?” sorusuna verilecek yanıtlara göre değişir birşeyler… Bakacağız…
Yaratan’ın ilk emridir ‘İKRA = Oku!..’ “Bilgi edin… Bilgilen… Bilgili ol… Bilimle ilgilen, ondan uzaklaşma…” denilmek isteniyor bu sözle. Peki Yaratan’ın ilk emrini yerine getiriyor muyuz?
Okuyanlar, Kur’an’ı ne kadar anlayarak okuyor?
Aslına bakarsanız işin püf noktası da burası. Anlaşılmadan okunan hiçbir şeyin bir faydası yoktur. Kur’an’ı Türkçe okumak neredeyse günah kabul ediliyor. Hadi din adamları bunun eğitimini alıyorlar, onlar okusun. Ama sıradan insanlara ne demeli? Neden onlara Türkçe olarak okutulmuyor? Bu sorunun yanıtını herkes kendisi versin isterim. İlk inen ayettir “OKU!..” Devamında “Yaratan Rabbinin adıyla oku” ifadesi gelir. Bu sözcükler, kutsal kitabımızın ilk emri, yani Yaratan’ın ilk emri… Peygambere verilen bu ilk emir insanlığa da verilen ilk emir olmaz mı? Peki neden ilk emir ‘Oku!..’ olarak başlar? Çünkü Yaratan işe önce bilgi ile başlanması gerektiğini söylüyor. Bilgisiz ve bilimsiz insanların oluşturduğu toplum her zaman bataklıkta çırpınacaktır. İlk insan olan Adem’e tüm meleklerin secde etmesi istenir. Çünkü Adem bilgi ile donatılmış ilk canlıdır. Onun algılama merkezi, yani bir beyni vardır ve beyin gücünün kullanımı, bilginin algılanmasını sağlar. Yaratan’ın en önemli mesajı; insanlara “Aklını kullan” demesi değil midir? Çünkü bilgiyi algılayan beyin, o bilgiyi kullanan akıldır, saklayıp gerektiğinde hatırlayan ve hatırlatan zihindir, pratiğe uygulamayı sağlayan zekâdır… Bu nedenledir ki Yaratan algılamayı ateşleyecek kaynağı, okumayı ilk emir olarak gönderiyor. Yaratan akıl kullanımı için pek çok mesaj veriyor; “Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.” (Nahl 12) Diğer bir ayette; “Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?” (Kamer 17). Kur’an ayetleri okunduğunda bunlar gibi ‘Aklını kullanmak’, ‘Düşünüp öğüt almak’ sözleri o kadar çok geçer ki anlatamam. Ama anlayarak okuyanlar görmüştür bunu. Aklını kullanmanın en önemli çekirdeği ise ilk ayetle verilmiştir bizlere. Okumak tabiki yeterli değildir. Bunun yanında okuduğunu anlamak ve kıyaslama yapmak gerekir. Sentez yapmak, analiz etmek gerekir. Ezberletilerek okunan, okutulan hiçbir şey insana bir kazanım edindirmez. Aksine beyni uyuşturur, bir süre sonra da kullanılmaz hale getirir. Birey olarak bu görevi, yani ‘Yaratanın verdiği ilk emri ne kadar yerine getiriyoruz?’ sorusuna çok olumlu cevapların verileceğini hiç sanmıyorum. Birey olarak herkes bu soruyu önce kendisine sormalıdır… Ne zaman ki bu sorunun yanıtını olumlu yanıtlarsak; o zaman Kur’an’ın yazdıklarını yüreğimizde hisseder, beynimizde değerlendirir, beyazlara dökülmüş harflerin dansıyla yüreklere ses veren cümleler halinde ürüne dönüştürürüz; yetmez, bu bilgiyle beynimizde insanlık için nasıl yararlı işler yapacağımızı düşünmüş oluruz… Düşünmeyen beyne siz ne kadar bilgi yüklerseniz yükleyin anlamı olmaz. Sadece kopyalama yapmış olursunuz. Kopyalanan bilgiler ise beyne yük olur, beyin taş taşıyormuş gibi olur. Beyin düşünmedikçe kopyaladığı bilgiler taş olur, ağır ve yararsız kalır.Biat kültürünün esiri olmuş toplumlar, tembel beyinli toplumlar da bireyler de şu kanı yaygındır; ‘O benim yerime düşünüyor’ ya da ‘büyüklerimiz iyisini bilir.’ Başkalarının kendileri yerine düşündüğü algısı onları düşünmekten alıkoyar. Hatta kendisine hacet olmadığı fikri yaygınlaşır… Böylece kullanılmayan, beyin tembeli, düşünme fukarası bir toplum oluşur…Ne bildiğini ne de ne bilmediğini bilmeyen ama çok da bilgiç geçinen cahillerin yaygın olarak toplumda itibar gördüğü bu dönemde, doğruyu bilip söylemek adeta suç mertebesinde yergi görmeye başlar. Bu durum ise bizleri felakete doğru sürüklemektedir. Yazık ki toplum ilk emir olan ‘Oku’ emrini unutmuştur. Okumadığı için de düşünemez olmuştur. Sorgulayamaz olmuş, biat kültürünün bir parçası olmuştur. Böylesi toplumlar sanat ve bilimde ilerleyemez, diğer toplumların kölesi olur, kuklası olur. Peki böylesi boş beyinler kitap okusa ne olur, Kur’an okusa ne olur? Okursa da küfür okur, beddua okur, yalan okur. En başarılı okuma sanatı ise, yalanla-dolanla, hile-hurda ile milletten onay alıp milletin canına okumak haline gelir. Ne zamana kadar mı? Kimse bilmiyor. Ama belki “Yaratan’ın ilk emrini yerine getiriyor muyuz?” sorusuna verilecek yanıtlara göre değişir birşeyler… Bakacağız…
Yaratan’ın ilk emridir ‘İKRA = Oku!..’ “Bilgi edin… Bilgilen… Bilgili ol… Bilimle ilgilen, ondan uzaklaşma…” denilmek isteniyor bu sözle. Peki Yaratan’ın ilk emrini yerine getiriyor muyuz?
Okuyanlar, Kur’an’ı ne kadar anlayarak okuyor?
Aslına bakarsanız işin püf noktası da burası. Anlaşılmadan okunan hiçbir şeyin bir faydası yoktur. Kur’an’ı Türkçe okumak neredeyse günah kabul ediliyor. Hadi din adamları bunun eğitimini alıyorlar, onlar okusun. Ama sıradan insanlara ne demeli? Neden onlara Türkçe olarak okutulmuyor? Bu sorunun yanıtını herkes kendisi versin isterim. İlk inen ayettir “OKU!..” Devamında “Yaratan Rabbinin adıyla oku” ifadesi gelir. Bu sözcükler, kutsal kitabımızın ilk emri, yani Yaratan’ın ilk emri… Peygambere verilen bu ilk emir insanlığa da verilen ilk emir olmaz mı? Peki neden ilk emir ‘Oku!..’ olarak başlar? Çünkü Yaratan işe önce bilgi ile başlanması gerektiğini söylüyor. Bilgisiz ve bilimsiz insanların oluşturduğu toplum her zaman bataklıkta çırpınacaktır. İlk insan olan Adem’e tüm meleklerin secde etmesi istenir. Çünkü Adem bilgi ile donatılmış ilk canlıdır. Onun algılama merkezi, yani bir beyni vardır ve beyin gücünün kullanımı, bilginin algılanmasını sağlar. Yaratan’ın en önemli mesajı; insanlara “Aklını kullan” demesi değil midir? Çünkü bilgiyi algılayan beyin, o bilgiyi kullanan akıldır, saklayıp gerektiğinde hatırlayan ve hatırlatan zihindir, pratiğe uygulamayı sağlayan zekâdır… Bu nedenledir ki Yaratan algılamayı ateşleyecek kaynağı, okumayı ilk emir olarak gönderiyor. Yaratan akıl kullanımı için pek çok mesaj veriyor; “Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.” (Nahl 12) Diğer bir ayette; “Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?” (Kamer 17). Kur’an ayetleri okunduğunda bunlar gibi ‘Aklını kullanmak’, ‘Düşünüp öğüt almak’ sözleri o kadar çok geçer ki anlatamam. Ama anlayarak okuyanlar görmüştür bunu. Aklını kullanmanın en önemli çekirdeği ise ilk ayetle verilmiştir bizlere. Okumak tabiki yeterli değildir. Bunun yanında okuduğunu anlamak ve kıyaslama yapmak gerekir. Sentez yapmak, analiz etmek gerekir. Ezberletilerek okunan, okutulan hiçbir şey insana bir kazanım edindirmez. Aksine beyni uyuşturur, bir süre sonra da kullanılmaz hale getirir. Birey olarak bu görevi, yani ‘Yaratanın verdiği ilk emri ne kadar yerine getiriyoruz?’ sorusuna çok olumlu cevapların verileceğini hiç sanmıyorum. Birey olarak herkes bu soruyu önce kendisine sormalıdır… Ne zaman ki bu sorunun yanıtını olumlu yanıtlarsak; o zaman Kur’an’ın yazdıklarını yüreğimizde hisseder, beynimizde değerlendirir, beyazlara dökülmüş harflerin dansıyla yüreklere ses veren cümleler halinde ürüne dönüştürürüz; yetmez, bu bilgiyle beynimizde insanlık için nasıl yararlı işler yapacağımızı düşünmüş oluruz… Düşünmeyen beyne siz ne kadar bilgi yüklerseniz yükleyin anlamı olmaz. Sadece kopyalama yapmış olursunuz. Kopyalanan bilgiler ise beyne yük olur, beyin taş taşıyormuş gibi olur. Beyin düşünmedikçe kopyaladığı bilgiler taş olur, ağır ve yararsız kalır.Biat kültürünün esiri olmuş toplumlar, tembel beyinli toplumlar da bireyler de şu kanı yaygındır; ‘O benim yerime düşünüyor’ ya da ‘büyüklerimiz iyisini bilir.’ Başkalarının kendileri yerine düşündüğü algısı onları düşünmekten alıkoyar. Hatta kendisine hacet olmadığı fikri yaygınlaşır… Böylece kullanılmayan, beyin tembeli, düşünme fukarası bir toplum oluşur…Ne bildiğini ne de ne bilmediğini bilmeyen ama çok da bilgiç geçinen cahillerin yaygın olarak toplumda itibar gördüğü bu dönemde, doğruyu bilip söylemek adeta suç mertebesinde yergi görmeye başlar. Bu durum ise bizleri felakete doğru sürüklemektedir. Yazık ki toplum ilk emir olan ‘Oku’ emrini unutmuştur. Okumadığı için de düşünemez olmuştur. Sorgulayamaz olmuş, biat kültürünün bir parçası olmuştur. Böylesi toplumlar sanat ve bilimde ilerleyemez, diğer toplumların kölesi olur, kuklası olur. Peki böylesi boş beyinler kitap okusa ne olur, Kur’an okusa ne olur? Okursa da küfür okur, beddua okur, yalan okur. En başarılı okuma sanatı ise, yalanla-dolanla, hile-hurda ile milletten onay alıp milletin canına okumak haline gelir. Ne zamana kadar mı? Kimse bilmiyor. Ama belki “Yaratan’ın ilk emrini yerine getiriyor muyuz?” sorusuna verilecek yanıtlara göre değişir birşeyler… Bakacağız…
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.