Çatışmayı yönetmenin birkaç türü var. Bunlardan biri rekabet. Rekabet, karşıdakine kendi fikrini kabullendirme yöntemi. Kelime kendi içinde masummuş gibi görünse de, söz konusu “kendi fikrini karşındakine kabullendirme” olunca bunun içine şiddet ve baskı
yönetimlerinin girmemesi mümkün gözükmüyor.
Başbakan Erdoğan’ın bizzat kendisinin gerilim yarattığı ve bu gerilimden beslendiği yönünde son yıllarda fazlasıyla yorumlar yapıldı. Önceleri buna inanmak istemiyordum ama artık bunun doğru olduğunu çok net görebiliyorum.
Yıllarca gerilimden, insanların birbirini ötekileştirmesinden, doğru yönetilemeyen/yönetilmeyen çatışmaların ayrıştırdığı insanların birbirini öldürmesinden tam sıyrıldık sıyrılacağız derken özellikle Gezi olayları ile patlak veren bu yönetim tarzının bana göre olmadığını daha net anladım.
Her gelen yönetim, bir önceki yönetimin kemiklerine basak yüceliyor. Cumhuriyetten, bu yana, yapılan her icraat bir önceki dönemle kıyaslandığında ülkeye bir değer kattığı görülüyor. Bunda kimsenin bir şüphesi yoktur sanırım fakat rakamlardan ve yüzdeliklerden ziyade nitelik sorunu yaşıyoruz.
Kendi ideolojini yaratmanın özeti şöyle olsa gerek: Giriş-(Genel Seçim): Bir şekilde vatan önce düşmanlardan kurtarılıyor.
Gelişme: Yapılan her yol, köprü ile eski dönemin ne kadar tü kaka olduğu vurgulanıyor.
Sonuç: Hummalı, gözü kapalı imar iskan dönemi bitmiş insanların birbirine gözünün üstünde kaşın var, deme dönemine girilmiş olunuyor. Parti içinden muhalif sesler gelince eski silah arkadaşları devre dışı bırakılıyor. Sürgüne veya disiplin kuruluna sevkediliyor.
Dolayısıyla, “lider” ülkeyi kurtarmak için birlikte yola çıktığı silah arkadaşlarını değil, “lider”i yağlayıp, her dediğine “elbette efendim”, “siz daha iyi bilirsiniz efendim” diyen yeni kişileri yanına almayı tercih ediyor. Bu kişiler yeni devrimin elit tabakasını oluşturuyor ve sistemin tüm nimetlerinden(!) faydalanmakta bir beis görmüyorlar.
Çatışmanın çözümünü rekabetçi uygulamada bulunca “lider”, ortaya eli sopalı bir yönetim çıkıyor. Size bir zincir takıyor ve özgürlüğünüz o zincir ile sınırlanıyor. Meydanlara barikatlar kurduruyor, sınırlar çiziyor. Polisin eline gaz tabancaları, tüfekleri veriyor sınırı geceni “vurun” emri veriyor.
Başbakan her durumdan nemalanmasını biliyor. Taksim’e kimse gitmese, “Bak nasıl hizaya getirdim!”, diyecek. Millet Taksim’e gitse: “Bunlar çapulcu, vatan haini, terörist!” diyecek.
Her halukarda millet haksız.
Çünkü Başbakan çatışmayı uzlaşma yöntemi kullanarak çözmekten yana değil. Sonradan peydahlanmış yeni elit ise (haksız olarak) elde ettiklerini kolay kolay kaptıracak cinsten değil..