Geziden bu yana ters giden bir şeyler olduğunun farkındaydım. Geriye dönük yazdıklarımı şöyle bir kontrol ettim. Nereden nereye, dedim kendi kendime… Tabii kolay olmadı bu süreç.. Nicedir kocası tarafından aldatılmış bir kadın gibi hissediyordum kendimi..
Kabul etmek öyle kolay olmadı.
Önce inkar ettim. Tüm ipuçları gözümün önünden geçerken yaşadığım öfke ve acı yüreğimi yakıyordu. Aldatıldım! Artık inkar edemeyecek kadar gerçekti her şey. Kabullenme süreci ardından geldi. Kabul ettiğim için artık gerçeklik penceresi ardına kadar açıldı ve şimdi daha iyi görmeye ve düşünmeye başladım. Acı bitti.
“Kızım Fatma bile olsa eli kesilir” düsturundan nicedir -2006’dan beri alttan alta yapılan iyi niyetli ve yapıcı uyarılara rağmen- çoktan uzaklaşan, “halka hizmet ediyorum, yollar, kültür merkezi, metrolar, köprüler yapıyorum derken, rüşvetin, usulsüz, mevkisinin getirdiği haksız kazançla, yırtık ayakkabı ile girdiği siyasette dünyanın sayılı zengini olan, çaldığı minareler artık kılıfına sığamayıp ortalığa saçılınca, büyük şaşkınlığa uğrayıp kendi getirdiği yasaları, yargıçları, hakimleri, savcıları TAM BİR SUÇLU İKTİDAR psikolojisiyle değiştiren, 2004 Güleni bitirme planının uygulayıcısı olması (biz inanmak istemiyorduk ama tüm süreç bunu maalesef doğruladı) gereği, hayatı boyunca bir karıncayı incitmemiş, tüm dünyanın üzerinde hem fikir olduğu fıkıh, hadis, tefsir alimine ve onun tavsiyesi ile 170 ülkede Hz. Peygamberi, Türkiye’yi tanıtan, tek menfaatleri Hakkın rızası, Efendimizin şefaati olan pürü pak insanlara bugüne kadar ve hatta 100 yıldır en azılı din düşmanlarının bile sarf etmediği kelimeleri sırf gündemi değiştirmek, ailece ve bakanları ile işlediği suçları, içine düştüğü bir MÜSLÜMANIN asla istemeyeceği ahlaki çöküntüyü saf AK partililerden saklamaya çalışan ve nihayetinde, 10 yıldır mücadele ettiğini söylediği darbecilerle, vesayetle (ki referandumu hatırlatırım) 5 yıllık tutukluluk süresinin Ergenekon ve Balyozcuları, kesinlikle etkilemeyeceğini söyleyip bir kere daha bizi kandırarak, salıveren bir de üstüne üstlük cemaatlerin kökünü kazıyacak olanlardan teşekkür bekleyen, her konuşması hakaret, her konuşması nefret ve her konuşması YALAN olan Tayyip Erdoğan’
Erdoğan ve gazetelerinin söylediği her şey yalan. Bunu herkes biliyor. Dinlemeleri cemaat yapmıyor. Bugün Amerika, Almanya, Fransa gibi ülkelerde de telefon dinlemeleri gündemde.. İngiliz televizyonunda bile telefon dinlenmeleri dizi konusu oluyor. Tüm dünya dinleniyor. Onları da mı cemaat dinliyor? Hocanın da telefon konuşmaları çıktı. Elhamdülillah hiçbirinde bir tane bile suç unsuru oluşturacak kelime yok. Aksine uzlaştıran, barıştıran, peygamberimizin en büyük özelliği istişareyi gösteren konuşmalar dinledik. Ya Erdoğan ve danışmanlarının konuşmaları? Karşılıklı tüm konuşmaları dinledim, dinlemeye de devam ediyorum. Millete edilen küfürler, istenilen-verilen rüşvetler, İranlı hayat kadınlarının pazarlıkları…
Hukuka aykırı tutuklama talepleri.. daha neler neler? Nerede demokrasi, nerede insan hakları, vee en acısı nerede PEYGAMBER AHLAKI?’Bal tutan parmağını yalar’, ‘aman canım herkes çalıyor, çalmayan mı var? En azından bunlar hizmet ediyorlar!’ Bu sözler MÜSLÜMAN CANIMI YAKIYOR. Bu nasıl bir ahlaki YOZLAŞMADIR? İslamiyet hiçbir dönem bu kadar yara almamıştı. 2001 İkiz Kule saldırısında bile en azından diyorduk ki saldıranlar İslami yaşantısı olmayan, haramdan helalden dem vurmayan insanlardı. Erdoğan ve ekibi ise İslami terimleri kullanarak ‘amaca ulaşmada her yol mubahtır’ a uygun fetvalar almak ve pişkince kanunları kendilerine göre tanzim ederek akla, ahlaka, İslamiyet’e ve hukuka uymayan tüm işlemleri muaflaştırdılar ve iktidarın yapıp ettiği son dönemde tapelerde de iyice gün ışığına çıkan eylemlerinin amme hukuku, insan hukuku, İslam hukuku, Anayasa ve uluslararası hukuk bağlamında doğru olmadığını söyleyen insanlar da paralel oldu.
‘Hoca siyasete karışmaz’mış, ‘hoca hocalığını bilsin’miş. Bu laflara ancak cahil insanlar inanır. Çünkü içinde bulunduğumuz çağın ve demokratik geleneğin gereği olarak siyasetin bir unsuru siyasi partiler ise diğer unsuru da BASKI GRUPLARI’dır. Baskı gurupları maddi ve manevi olarak ikiye ayrılır. Maddi gruplar sendikalardır. Manevi grupların içine her çeşit oluşum, dernek, vakıf, dini gruplar, cemaat vs. girer. Sayın Erdoğan, bunu adı gibi biliyor. Sendikaları bir (maddi) baskı unsuru kabul edip, çalışanlar için onlarla pazarlık masasına oturduğunuzu unutarak, cemaatin bir sivil toplum kuruluşu olduğunu reddedemezsiniz. Cemaat (ÖRGÜT ASLA DEĞİL, ben de Mustafa Karaalioğlu değilim) tam anlamıyla bir sivil toplum kuruluşudur ve aslanlar gibi, iktidarı oluşturan yapıya -demokratik ve hukuk devleti yolunu şaşırdığı noktada- ayar verecektir.
Bu ‘ayar verme’ kelimesi tamamen benimdir ve benim düşüncemdir; benim gibi de amiyane oldu. Buradan yola çıkarak, o pırlanta hizmet erlerini ahlaksızca ve haksızca vurmaya çalışmayın.
Çilekeş insanlar.. ne paralellikleri kaldı, ne virüs, haşhaşi, ne mezhebi bozuk ve daha bilmem ne oldular.
Ama bu her dönem böyle olmadı mı?Zannetmeyin ki zulüm sadece imansızlardan geliyor. En büyük zulüm dindaştan geliyor hep.
Bugün iktidar tarafından satın alınmış Televizyon kanallarından ve gazetelerinden gündemi takip eden saf Ak partililer gerçeği görmek için en azından daha önce ‘Büyük Buluşma’ dizisinden aşina olduğunuz Samanyolu televizyonunu da seyretmeye devam ediniz.
17 Mart Pazartesi çok önemli bir fırsat sunacak Zaman Gazetesi: Fethullah Gülen Hoca Efendi ile röportaj. Allah’a sığınıp, elinizi vicdanınıza koyup sabırla bu röportajı okuyunuz.
Dünya oluştuğundan bu yana ne kavimler, ne hükümdarlar, ne ülkeler, ne rejimler/siyasetler ne insanlar yok olup gitmedi ki.. Bu günler de gelir geçer. Rabbilalem dinini tamamlatacak sebepler mutlak yaratmıştır hali hazırda. İnşaAllah onun sevdikleri arasındayızdır ve bu sebeplerin içinde oluruz.
Allaha emanet olun.