Askeri müdahale öncesi dışarıda ve içerde sıkıntılı gelişmeler yaşanır. Toplum kamplaşır, siyasetçiler uzlaşmaz tutumlarıyla sağ ve sol örgütleri destekler.
15 Temmuz 1974 de Kıbrıs’ta Makarios’un darbeyle devrilir. Kıbrıs Elen Cumhuriyeti’ni ilan etmeleri ile Türkiye’nin 20 Temmuz 1974 da Kıbrıs’a askeri müdahalesi sonucunu doğurur.
CHP-MSP hükümeti Kıbrıs harekâtından önce de, 1971 yılında cuntacıların kurdurduğu Nihat Erim hükümetinin ABD taleplerine boyun eğerek koymuş olduğu haşhaş ekimi yasağını 1 Temmuz 1974’den itibaren kaldırır. ABD, Türkiye’nin haşhaş ekimini serbest bırakmasına ve Kıbrıs’a müdahalesine silah ambargosu koyarak oldukça sert tepki gösterir.
Ambargo 1975 Şubatından 1978 Eylülüne kadar sürer. İlişkilerde yeni bir kırılma yaratır. Ambargonun kaldırılması talebini reddeden Amerikan Temsilciler Meclisi kararına tepki olarak Türk hükümeti Amerika’ya verdiği bir nota ile 3 Temmuz 1969 tarihli Türk Amerikan Savunma İşbirliği Anlaşmasını (Defense Cooperation Agreement-DCA), 26 Temmuz 1975 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırdığını ve Türkiye’deki bütün Amerikan üs ve tesislerinin bu tarihten itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrol ve gözetimi altına gireceğini bildirir. Türkiye bu üs ve tesisleri kontrol ve gözetimi altına alır. Yumuşayan ilişkilerle, 26 Mart 1976’da üsler konusunda yeni bir Savunma İşbirliği Anlaşması imzalanır.
Dışarıda ABD ve Yunanistan’la sıkıntılı ilişkiler sürerken, yurt içinde anarşi ve terör tırmanışa geçmiş, ekonomik darboğaza girilmişti. Toplumda ayrışmalar sağ-sol ideolojik farklılıklardan mezhep ve etnik köken çevresinde kümelenmelere ve çatışmalara dönüşür.
Sıkıyönetime rağmen, günde onlarca insan ölür. Halk bu kanlı çatışmaların bitirilmesi için darbe duasına çıkacak hale gelir. Siyasetçiler uzlaşamaz.
Bu sırada uluslararası ilişkilerde çok önemli değişiklikler yaşanıyordu. 1979 yılında Asya’da yaşanan iki önemli olay, ABD’nin bu kıtadaki menfaatlerini alt-üst eder. İlki; Sovyetler birliğinin1979 Aralık ayında Afganistan’ın işgalidir.
Diğeri, İran’da ABD’nin müttefiki şahlık rejimini sona erdiren Humeyni devrimiydi. Her iki olay da, Batı dünyasının enerji güvenliğini tehlikeye düşürecek, Batı Asya ve Orta Doğu’nun stratejik yapısında değişmelere yol açacak değişikliklerdi.
ABD gerek Afganistan’da Ruslara karşı Taliban ve El Kaide mücahitlerin yürüttüğü savaşa destek vermeleri için, gerekse İran Şii devrimini kuşatmak üzere, Türkiye ve Pakistan’da Yeşil Kuşak projesini uygulamaya koyar. Türkiye’de yeşil kuşak projesi, anarşi ve teröre karşı hükümete darbe yapan 12 Eylül cuntası tarafından uygulanır.
ABD Dışişleri Türkiye masası şefi Paul Henze darbeyi Bizim çocuklar işi başardı, Our boys have done… sözleriyle Washington’a bildirir. Our boys darbecilerin takma ismi gibi kullanılır olmuştu. Yeşil Kuşak projesinin uygulayıcısı Kenan Evren, darbe sonrası yaptığı konuşmalarda sürekli ayet ve hadislerle referanslarla dine vurgu yapar.
1982 Anayasasının 24’üncü maddesiyle, orta öğretim kurumlarında din kültürü ve ahlak öğretimi zorunlu hale getirilir. Bu ilginç bir durumdu. Dini talepler karşısında irticai kalkışma refleksi ile hemen teyakkuz durumuna geçen asker sınıfının, okullara din ve ahlak dersi koydurması, aslında onun temsil etmekte olduğu pozitivist dünya görüşüne taban tabana zıttı. ABD İslamı, ABD’ci Atatürkçülük anlayışı ile yönetim yapılanması, küresel sermaye entegresi içinde 24 Ocak ekonomik kararları katı bir şekilde uygulanır.
Cunta Yeşil Kuşak projesine ışık yakmış, ama karşılığında, sivillerin hiyerarşik bir şekilde askerlere bağlandığı ve bu durumun 1982 Anayasası’yla hukuki bir meşruiyete kavuşturulduğu yeni bir askeri vesayet rejimi kurar. Bu yeni rejim, merkezine milli güvenlik kavramının ve siyasetinin oturtulduğu bir güvenlik devleti şeklinde yapılandırılır.
ABD, Ordu ile Türkiye’deki varlığını etkinliğini pekiştirir. Yetiştirdiği, eğitiminden geçirdiği, parlattığı, sivillerle sivil yönetimi de denetim altında tutmaya devam eder.
Günün Sözü: Akıllı insan tek yönlü bakmaz, görmez, anlamaz.