Bir okula yeni gelen öğretmenleri evlendirmek gibi gelenek göreneklerimiz var. Kaybolmaya bir türlü yüz tutmayan gelenek göreneklerimizden. Yeni gelen öğretmenler bir de yeni göreve başlamışlarsa olay daha da bir tadından yenmez hale geliyor.
Ev kadını olarak hayatlarına devam eden kadınların mahalleler arası erkek kız evlendirme istek liginin bir üst ligi aslında okullardaki durum. Mahallelerdeki lige amatör lig diyecek olursak okullardaki maçlara normal lig diyebiliriz. Süper lig ise sanırım il milli eğitimler ve bakanlık müsteşarlıkları arası lige denir.
İldeki bekar erkek şube müdürünün bakanlıktaki müsteşar kızıyla evlenme durumu.. henüz kafalarda tam olarak bir uyumu ifade etmese de, ki tartışılıyor hala bu, ki olabilir, neden olmasın.
Davul bile dengi dengine sözü, daha çok, kırsal kesimden elit kesime doğru bir ezikliği çağrıştırsa da milli eğitim camiasında bazen köylü-kentli/elit ayrımı gözetilmese de oluyor. Neden? Çünkü öğretmenlik kutsaldır. Bu kutsallıktan öğretmenler de birazcık nasipleniyor. Kıçıkırık da olsa öğretmen, kutsaldır. O sebeple tanrısallıklara yakındır ve biz öğretmenler tanrısallıkların yanında eşit gibi bir şeyiz gibi. Şube müdürleri de bizden dolayı kutsallar. Hep bizden kaynaklanıyor kutsallık. Sonuçta, kutsal olduğumuz için eşitiz. Yani ben bir bakanla bile evlenebilirim eğer ki kadınsa. Kutsallığını benden alıyor.
Önceki çalıştığım illerin birinde beni bir mal müdürü ile evlendirmeye kalkmışlardı. Bekar idim. Gerçi aslında şaka yapıyorlardı fakat bazı şeyler de şaka yollu söylenir bazı durumlarda. Ya yerse! Eğlence olsun millete. Yaşı benden büyüktü mal müdürünün. Bir sürü kuruma problem çıkarıyordu mal müdürü. Bu problem çıkarmalarını bekarlığına bağlıyorlardı. Biriyle evlenirse daha uysallaşır gibilerine geliyordu. Şaka sahasında da olsa koca ilçenin mal işlerinin hale yola koyulması için benim kendimi feda etmem bekleniyordu. Feda etmedim tabii. Vatan için canım kurbandı ama ilçe için olmazdı. Her iklim her coğrafyada çalışabilirim fakat.
Bizim bu film izleme genlerimiz nerden geliyor diye hep düşünürüm. Dizilerin çokluğu filan, veya aç kutumu gör tutumu.. cevapları bence yetersiz. Yani, mesela geberse bana 100 lira borç vermeyecek, misal Nisanur hanım, beni neden evlendirmek isterdi. Cevap yine film izleme genlerine gidiyor. Yuva yapmak sevaptır. Cevaplardan biri bu olsa gerek. Batıl inançlarımız hala var ve güçlüler. Başka ne cevap olabilir? Vardır başka cevaplar..
Yani mesela bekar bir erkek öğretmen bekarlığına devam ederken bir şey onları/evlileri rahatsız da ediyor olabilir. Çok uç gelebilir bu size fakat bekar öğretmen erkek evlenmezse çapkınlığı çok olur, çapkınlığı çok olursa laf söz dolanır bize mi gelir, diyorlar?.. Bu da olabilir..
Bekar bir kadın öğretmenin evlenmesi diğer kadın öğretmenler tarafından mutlaka istenir. Bir özgürlüğü çağrıştırıyor bekarlık.. veya değişik bir tür kıskançlık mı?.. Biz evliler zaten sıkılıyoruz evliliklerimizden, yeni bekarlar da evlensin ki etrafımızda sıkılanların sayısı artmış olsun, bize benzeyenler çoğalsın… Hem erkekte, hem kadında; insanların çoğunda aynılaştırma isteği/eğilimi vardır. Etraflarında gördükleri aynı-lıklar insanların çoğunu rahatlatır. Sıkılırlar da aynı zamanda fakat farklı bir eyleme/sahaya geçiş, çekici gelmekle birlikte, ürkütür insanları.
Geçen yılların birinde farklı bir şey duydumdu…Yani, bir öğretmen diğer bir öğretmeni neden evlendirmek ister? sorusuna çok farklı cevap niteliğinde bir şey. Bekar bir erkek öğretmen var. Birkaç kadın öğretmenle sohbet, çay…şeklinde sosyal arkadaşlıkları var bu öğretmenin. Kadınlar bu erkek öğretmene sohbetin birinde bir kadını kötüleyip duruyorlar. Daha doğrusu kadınlar kendi aralarında bir kadın hakkında olumsuz şekilde konuşuyorlar….Erkek de açıkça duyuyor bunu. Kısa bir süre sonra, her ne oluyorsa artık, bu kadın öğretmenler o kadını bu erkek öğretmene övmeye başlıyorlar, hatta bir gün çağırıyorlar o kadını. Erkek öğretmen uyanık tabii. O kadın bir eğlence mekanının ortaklarından biri. Eğlenmeyi de seviyor. Kadın öğretmenlerden biri bir gün şöyle düşünüyor: biz bu öğretmen arkadaşı o kadınla evlendirebilirsek o eğlence mekanına daha rahat gideriz, hatta bedava yer içeriz..
Duydum filan diyorum da.. bu öğretmen benim arkadaşım. İnsan şoka girecek gibi oluyor.. Ben de dedim ki, arkadaşım, atınan avrat yiğidin şansına. Haaa, bak bir de çöpçatanlar da yiğidin şansına.
Atınan avrat yiğidin şansına..diyoruz da, tabii bu şans olayı kadınlar için de geçerli.Evlilik olayında her gün işkence çeken kadınları bilirim. Yüzlerinden okunur. Kadın için neyin şansı oldu bu şimdi? diyesim gelir.
Her kadını anneniz gibi düşünün bazen. Onlar işkence çekmeseler bile…
Sunay Akın’ın, annesi hakkında bir şiiri vardır… bir kısmı:
Ve bilmezdim
annemin yaşantısındaki
renkliliğin yalnızca
raflarda dizili
kavonozların içindeki
reçeller olduğunu.
Kişisel sınırlardan bahsederim hep.. Kimse kimsenin kişisel sınırlarını geçmemelidir. Doğu kültüründe (Asya .); felsefesinde, dininde(eskiden), yaşayışında bütüncül bir yaklaşım vardır. Yani Batı’ya göre daha duygu kökenli bir bütüncüllüktür bu. Batı, akıldır. Fakat sonuçta Doğu da Batı da insandır. Dünyanın bu iki yarısı daha çok birbirini tanımaya başladıkça, Doğu demek istiyor ki: kişisel sınırlar. Aklın Ben-liği. Doğu, aklı edinmelidir çünkü Batı da insan ürünüdür. Batı da Doğu’yu bilmeli ve edinmelidir çünkü paylaşmak-bütüncüllük insana yakışır; insanı tamamlar.
Nerden geldik bu konuya? Biz,daha çok, Doğu’ya yakın olduğumuz için, kişisel sınırları, aklın-kişiliğin özerk-özgür sahasını yeni bilmekle beraber özümseyemedik. Aklın ve kişiliğin özgürlüğünün vahdet’in çeşitlilik gücü olduğunu kanıksayamadık henüz.
Birbirimizin hayatlarına, kişisel sahalarına apansız müdahale isteklerimiz, müdahalelerimiz, saldırılarımız bundan kaynaklıyor. Kişisel sınırları, özgür aklı kendimize özgüleyememekten; özgür aklın başka özgür akılları da bileceğini bilememekten.
Bekar öğretmenleri evlendirme isteklerinden dünya felsefelerine kadar gelip film sektörüne de girelim. Korku filmlerinin cin öğesini bir türlü bitiremediniz! Hoğ! Höğ! Eyvah cinler! Kaçalım!