Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan… Aç kollarını__________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Bu gün sizlere, onları bir gün değil, her gün hatırlamamız gereken konuların içerisinde olan ve baş tacımız öğretmenlerimizle ilgili bir alıntı yazıyı ve yazının sonunda kendi düşüncelerimi aktardığım bir paylaşımla baş başa bırakıyorum… (Bu hikâyeyi Google tarama motorundan arattığınızda, birçok paylaşım göreceğinizden eminim)
Mutlaka okuyun derim… Ben her okuduğumda gözümden yaş süzülür.
10 YUMURTA KAÇ ÖĞRETMEN EDER???…
İlginç bir başlık!!!… Yumurta ve öğretmen… Ne alaka???… Diyeceksiniz kesin.
Neyse gelelim hikâyeyi okumaya ve anlamaya.
Daha ilkokuldayım. Evde telefon çaldı. Koştum, açtım.
Babamın okul arkadaşı Kerim amca…
O da babam gibi öğretmen. Çocukluğumuzun öğretmenleri işte… İki söz arasında hemen birkaç soru, her fırsatta öğretmenliği yaşıyor ve yapıyor. Telefonda hemen sınav başlıyordu…
-Zafer, İstiklâl Marşımızı kim bestelemiştir?..
– Zafer, Konya’nın plakası kaç?..
Hepsini yanıtlıyorum.
Yine bir gün soru silsilesinin ardından, o zaman bana çok garip gelen bir soru geldi:
-Zafer, ON YUMURTA KAÇ ÖĞRETMEN EDER?..
Şaşırıyorum.
– O nasıl soru Kerim Amca?..
Kerim Amca telefonda uzun uzun gülüyor. “Bak,” diyor. “Okulun akıllısı Zafer. Yanıtını bilmediğin bir soru buldum işte. Şimdi telefonu babana ver. Sonra da babana sor. O sana yanıtını verir.”
Babamla Kerim Amcamın telefon görüşmesi bitince, babama soruyorum:
– Baba, Kerim Amcam sordu. On yumurta kaç öğretmen eder?..
Babam da gülmeye başlıyor.
Ardından, gülerek başlayan, ama bittiğinde ikimizin de gözyaşlarıyla yıkanan aşağıdaki öyküyü anlatıyor:
Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinin yaklaşık yirmi kilometre güneyinde yan yana iki orman köyü vardır. Boşnakköy ve Armutlu.
Her iki köyde de hayat zor, insanları yoksuldur.
1950 yılının güneşli bir Temmuz sabahında, bu iki köyün en çalışkan iki öğrencisi Ali ve Kerim, birkaç yıl içinde öğretmen okullarına dönüşecek olan Köy Enstitüsü sınavına katılmak için ilçe merkezine yola çıkarlar. Tabii yürüyerek.
Ali’nin elinde küçük bir sepet ve sepetin içinde on tane yumurta var. Evde para olmadığından, annesi ilçede satıp, sınav için lâzım olacak kalem, silgi gibi ihtiyaçları alması için bu on yumurtayı, biraz kendi evinden, biraz da komşulardan toplayarak Ali’ye vermiş.
Kerim’in ailesi daha da fakir olduğundan, Kerim’de o da yok.
Yaklaşık yirmi kilometre yolu yürüyerek ilçe merkezine ulaşıp, hemen bir bakkala giriyor ve on yumurtayı satarak bir kalem ve bir silgi alıyorlar.
Kalemi de, silgiyi de ikiye bölerek paylaşıyor ve sınava giriyorlar.
İkisi de başarmıştır.
Ancak bilmedikleri bir şey var.
Sınav iki gün…
Bu iki küçük köylü çocuk, sınava girip akşama köylerine dönmeyi düşünürken, şimdi Hükümet Konağı’nın önünde, neredeyse ağlamaklı geceyi nerede geçireceklerini bilmeden, bir aşağı, bir yukarı yürümekte…
Cadde üzerindeki evlerden birinde, bu iki köylü çocuğa merakla bakan bir kadın onları eve çağırır. Durumu öğrenince onları doyurur. Akşama eşi de işten gelir ve çocukları o gece misafir ederler.
İkinci gün de sınav başarılıdır.
Birkaç ay sonra Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsüne kayıt ve ardından şanla şerefle geçen otuz yılı aşkın öğretmenlik yaşamı…
İşte 10 yumurtanın 2 öğretmen ettiğini bu hikâyeden öğrenmiştim…
Babam, öykünün sonunu şöyle bağladı;
“BAK OĞLUM, KÖYDEN ON YUMURTAYLA ÇIKAN İKİ ÇOCUĞUN ÖĞRETMEN, SUBAY, MÜHENDİS, MİLLETVEKİLİ HATTA CUMHURBAŞKANI OLABİLDİĞİ YÖNETİME CUMHURİYET DENİR…”
Evet____İşte değerli dostlar, Öğretmen ve Yumurta hikayesi böyle …
Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim yöntemlerinin milletimizin geri kalmasında en önemli etken olduğu kanısındayım. Hala hak ettiği değeri göremeyen, hala hak ettiği hayata kavuşamamış ve atanmayı bekleyen öğretmenlerimiz var. Öğretmenlerimize çok şey borçluyuz ve hep borçlu kalacağız…
Büyük önder Atatürk’ün şu söylemi akla geliyor;
” Öğretmenler! Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır.”
“Üniversite sadece bilim için değildir, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adalet ve Cumhuriyet içinde üniversite gereklidir. Üniversite Cumhuriyet’in sahipliğindedir.”
Eğitimde fırsat ve imkân eşitliği kavramı incelendiğinde, çok olumlu yönlerine rağmen yetersiz olduğu görülmektedir. Çünkü eşit olan bir şey adaletli ve hakkaniyet kavramlarını tam karşılaşmamaktadır.
Kelimeler gördüklerimizi kavrayamıyorsa ya da gördüklerimiz kelimelere sığmıyorsa konuşmak ne işe yarar?..
Büyük önderin, günümüze ışık tutan sözleri çok manidardır, birlikte okuyalım:
“En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır.”
Şimdi de sizleri “Nerede o ruh… Bize neler oldu böyle… Maneviyatımız maddiyatımız nasılda aracı haline geliyor… O aileler, öğrenciler ve onlara kapılarını açan komşuları nerede… Vahşi kapitalizm tohumlarımızı bile çalarken, biz bunca zaman siyasi ve ekonomik tüketim toplumu getiren medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın, dişlerinin protez sponsoru mu olduk yoksa?” sorularıyla baş başa bırakıyorum:
SON SÖZ: “CUMHURİYET DÜŞÜNCESİ HÜR, ANLAYIŞI HÜR, VİCDANI HÜR NESİLLER İSTER.” Mustafa Kemal ATATÜRK..
Rabbim hepimize, sağlık, mutluluk, sevgi dolu, sağduyulu günler getirmesini ve Atatürk Cumhuriyeti’nin bireyi olmanın gururunu yaşatmasını isterim.
Biliyorum ve eminim ki bizden sonra ki nesillerde insanüstü bir gayretle inanarak ve güvenerek bizler gibi “TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZİ EBEDİYEN YAŞATACAKLARDIR.’’
Başta Başöğretmenimiz Büyük Komutan Türkiye Cumhuriyetinin banisi Mustafa Kemal ATATÜRK ve dava/silah arkadaşları olmak üzere Cumhuriyetimizin kuruluşunda emeği geçenleri, ebediyete intikal etmiş olanları, görev şehidi olan yada başka bir nedenle rahmete kavuşmuş öğretmenlerimizi, rahmet, minnet ve şükranla tekrar anıyor, ruhları önünde saygıyla eğiliyorum. Hayatta olan öğretmenlerimin ellerinden öpüyor, 24 Kasım Öğretmenler Gününü tekrar kutluyorum…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Bu gün ve de ömür takviminizden düşecek olan her gün sağlık, bereket, sevgi ve huzur versin… Hayat ağacınıza asılan her yeni gün, size ve sevdiklerinize her zaman şans, mutluluk getirsin… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Güzel bitmesini arzuladığım bu haftanın ilk güzel gününden, gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#