Üç yıl üyesi olarak görev yaptığım, Başbakanlık Kamu Etik Kurulunun çalışma sonuçları ile ilgili olarak yapılan yorumları üzüntü ile takip ettim.Ve her zaman olduğu gibi, araştırmadan/öğrenmeden mütalâa yürütülmesine şahit oldum.
Kurul, bu dönemde başarısız mı olmuştur?
•Bir defa, kurul üyesi 11 kişinin, görevlerinde başarıları ile sivrilmiş olduklarının (Vali-müsteşar/Büyükelçi/üniversite-yargı-özel sektör mensubu/belediye başkanı olarak) bilinmesi gerekir.
•Üyeler, bu görev için maaş ve ücret almazlar. Sadece yol paraları karşılanır.
•Yargı/silahlı kuvvetler/üniversite/siyasiler kurulun yetki alanı dışındadırlar.
•Bürokraside de, genel müdür düzeyindeki kişiler yetki alanına girerler.
•Sivil Toplum Kuruluşları konusu, açıklığa kavuşturulmamıştır. Zira her zaman ve her şeye muhalif olan TMMOB, önce bir yazı ile “bu düzenin hiçbir kuruma hesap vermeyeceğini” belirtmiş; ne yazık ki yargıdan da destek görmüştür.
•Kamuda çalışan işçi ve memurlara, “Etik Sözleşmesi” imzalatılması bile olay olmuştur. (Adam, “ben ahlaksızlık yapmayacağım” diye imza atmak istemiyor)
•Olay, herhangi bir vesile ile yargıya intikal etmişse, Kurulun inceleme yetkisi dışına çıkmaktadır.
Velhasıl, tam anlamıyla göstermelik bir uygulama arzu edilmiştir. Zaten, etik olmayan davranışın tek müeyyidesi de, Resmi Gazete’de ilan etmektir.
****
Bu olumsuz tabloya rağmen, tüm üyeler tam bir iyi niyetle gayret göstermişlerdir. Bir tür, “Dert babası” rolü üstlenilmiştir. Birçok hata ve haksızlığın giderilmesi sağlanmıştır. Başbakanlık başka olmak üzere, birçok kuruma önerilerde bulunulmuştur.
Olay, manevi tatmin amacına yönelik bir görev olarak kabul edilmiş; kimseden takdir filan da beklenilmemiştir. Etik kavramın yaygınlaştırılması, belirli kurumların buna uygun çalışmalar yapması, konunun eğitim programlarına girmesi, bizleri mutlu etmiştir.
Velhasıl, çok dar/çok kısıtlı bir alanda, yapılacağın çok üzerinde bir çalışma sergilenmiştir. Medyada ne tür eksik/yanlı/hatalı yorumlar yapılırsa yapılsın, vicdanlarımız fevkalade rahattır.
Kaldı ki, Türk toplumundaki dejenerasyonu/rüşveti/ısrafı/kayırmayı/yolsuzlukları önlemek için; Kamu Etik Kurulu’nun çalışmaları yetmez, genel bir mutabakat gerekir. Herkesin haramdan uzaklaşması, hak etmediğine el uzatmaması, saçı bitmemiş yetim hakkı kavramına saygı göstermesi şarttır.
Üretmeden tüketmenin hakim olduğu Türkiye’de, kaç kişi Cenab-ı Hak’ka ve vicdanına karşı -rahatlıkla, huzurla- hesap verebilir? Cumhuriyetten bu yana, hangi parti için, temiz bir sicil verilebilir? Dürüst kalabilmiş, harama el uzatmamış, kaç politikacı sayılabilir? (Kaldı ki, dürüst kalanlar için de, bu dejenere yapı içinde, ne tür dedikodular-iftiralar/yalanlar üretilmektedir.)
****
Sayın Başbakan, (Geçmişteki tüm Başbakanlar gibi) dürüstlük nutukları atmaktadır. Söylem güzel de, eylem nerededir? Rüşvet/yolsuzluk/kayırma/ kaçakçılık vb. olaylarda azalma mı olmuştur? Parti teşkilatları ve yakınları/akrabalar tövbe mi etmişlerdir? Kamu yağması, sona mı ermiştir? Tayin/terfi/torpil/iş ve ihale takibi düzeni mi değişmiştir? Mal beyanı düzeni, sağlıklı ve genel biçimde uygulamaya mı konulmuştur? Açık, şeffaf ve adil bir icraat tablosu mu gerçekleştirilmiştir. Ankara’daki, iş takipçilerinin, çantacıların, kökü mü kazınmıştır? İhale sistemine, müteahhitlik mesleğine bir düzen mi getirilmiştir?
Her toplum lâyık olduğu yönetim ile idare olunur. Toplumun ahlâki değerleri dumura uğramışsa; tembellik/beleşçilik/köşe dönmecilik/ çıkarcılık esas olmuşsa, yönetim de aynı kumaştan olacaktır. Alan da, satan da memnun senaryoları sürüp gidecektir.
Bu toplumda on tane Kamu Etik Kurulu olsa, ne fayda? Vicdanlar kararmışsa, ne yapabilir