Cumhuriyeti coşkuyla kutladık. Atatürk’ü 74. yılında büyük bir üzüntü ile andık. Milyonlar alanlara çıktık, kentlerde yürüyüşler yaptık, Atatürk anıtları önünde saygı duruşlarında bulunduk. Televizyonlarda programlar yaptık.
‘Keşke sen olsaydın, başımızda görseydin ne halde olduğumuzu’ diyerek 74 yıl önce hakkın rahmetine kavuşmuş 1. cumhuriyetin kurucu liderini tanrı katına yükselterek methiyetler düzdük.
Övündük kurucu liderin ne kadar aydınlanmacı ve ileriyi gören bir lider olduğunu tekrar tekrar öğrendik. Ezberlerimizi yeniledik. Nutuk’u yeniden yeniden okuyarak hatim ettik.
Ve kimileri tekrar tekrar sordu: 1. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hedefi olan aydınlanmayı gerçekleştirmiş toplumlarda devletin kurucuları biz de olduğu gibi mi anılıyor? Ardından toplumsal histeriye kapılan mitingler anmalar yapılıyor mu? Oralarda yapılmıyorsa bu tür anmalar nerelerde yapılıyor? Mesala Fransa’da 1. Cumhuriyetin yerine 2., 3., 4., 5., bilmem kaçıncısı kurulurken de bizde olduğu gibi tartışmalar mı oldu?
Tartışılanın idari yapılar olduğunu, demokrasi kurallarına bağlı kılarak idari yapıları değiştirdiğinizde dünyanın sonu olmadığını bilmek için aydınlanmacı toplumun çocukları mı olmak gerekiyordu.
****
Tekrar tekrar, Atatürk üzerinden 10 yıllık siyasi iktidarın ne kadar Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı olduğunu anlattık. Orduya seslendik, ‘koruman gereken cumhuriyeti biz koruyoruz. Siz ne halt ediyorsunuz.’ Oradan yanıt geldi. ‘Korumak isteyenler Silivri’de yatıyor. Diğerleri emekli oldu. Biz de korumak istersek Silivri’de ayrılmış koğuşlar bizi bekliyor. Şimdilik biz askerlik yapıyoruz’ yanıtlarını duymadılar. Çünkü dünün gizli iktidar sahipleri bugün sessiz ve derinden yanıt vermişlerdi.
Hatta eskiden yazılı e-muhtıra düzenlemiş, darbe girişimleri yapmış, darbeler gerçekleştirmiş olan Genel Kurmay Atatürk’ü anmak isteyenlere Anıtkabir’i saat 10′a kadar kapadığının yazılı açıklamasını yaptı. Nereden nereye gelmiştik. Hey hayat sen nelere kadirdin.
****
Birileri ordunun sesini kısmasından, sesini çıkaramamasından son derece rahatsızdı. ‘Ordu göreve, ordu millet el ele’ sloganları açık açık atılmıyordu ama niyetler de hiç gizlenmiyordu. Darbe olsa, AK Partililer tutuklansa, idam sephalarına çıkarılsa milyonlar sokaklarda inanın darbecileri alkışlamak için hazırlardı. Aynen daha önceki darbelerde olduğu gibi.
Ve ordunun darbesini alkışlamaya hazır olan darbesever halkımızın bir bölümü, Silivri’de görülen darbe girişim davalarına da zaten inanmıyorlardı.
Ne büyük bir trajedi idi, 1. cumhuriyeti koruması için darbe yapmayanları suçlama noktasına, hakaret etme noktasına gelmiş olanlardan da Silivri’de yatanların darbeci olduğuna inanmalarını bekliyorduk. Ne boş bir bekleyişti.
****
Televizyonlarda programlar yapılıyordu, Mustafa Kemal Atatürk’ün nasıl bir demokrat olduğu, liberal olduğu, asıl devletçinin İsmet İnönü olduğu, Cumhuriyeti kurmuş olanların seçimler yoluyla iktidarı bir başka partiye devrettiğini anlatıyorlardı. İstiklal Mahkemeleri ile bugünkü yetkili özel mahkemelerin aynı olduğunu anlatanların utanmaları bile yoktu.
Ve biz ilkokuldaki çocukların müsamerelerinde olduğu gibi tarih hocalarının, büyük büyük gazetecilerin Cumhuriyet ve Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatan hikayelerini ağzımız açık dinliyorduk.
****
Ve sosyal paylaşım sitelerinde Atatürk olmasa soysuz olacağımızdan, adlarımızın bile aynı olmayacağını anlatan martavallar dinliyorduk. Osmanlı’da yaşayan milyonların sanki anaları babaları karışmış gibi anlamamızı isteyen bizi salak yerine koyan yazılar okuyorduk.
Cumhuriyetin ve kurtuluş savaşının tarihsel kimliklerini olması gereken yere değil, tanrı katına yükselterek dokunulmaz kılarak onların üzerinden dokunulmaz iktidarlar kurduğumuzu unutuyorduk.
Ve dokunulmaz iktidarların onlarca yıldır bu topluma ödettiği bedelleri görmezlikten geliyorduk. Ve o günlerin özlemi ile geçmişe methiyeler diziyorduk.
****
Birazcık utanma duyguları olduğu için değil, otoriter sistemi savunduklarını söylediklerinde inandırıcılıkları kalmayacağı için geçmiş dönemlere, cumhuriyetin ilk yıllarının nasıl da demokrasiyi hedeflediğini ballandıra ballandıra anlatıyorlardı.
Neden kurtuluş savaşını gerçekleştiren 1. meclisin tasfiye edildiğini sormadan, mecliste bulunan tüm renkliliklerin tasfiye edildiğini, düzmece hain olduklarına yönelik mahkemelerle muhaliflerin İstiklal Mahkemeleri’nde nasıl yargılandığı unutturulmak isteniliyordu.
****
Dünün mağrurlarının ve iktidar sahiplerinin bugünün mağdurları olması, dünün mağdurlarının ise bugünün mağrurları ve iktidar sahibi olması ise zamanın ruhu ile ilgiliydi. Çünkü dünün iktidar sahiplerinin iktidarlarını yeni dünyada devam ettirebilme şansları hiç yoktu. Ve bugün iktidar olanlar da aynı mağrurluklarına devam ederlerse onların da yerine başkaları gelecekti. Ve dönüşüm olması gereken yere doğru hızla devam edecekti.
Çünkü zamanın ruhuna aykırı olan tüm zihniyetler tasfiye oluyorlardı. Aynen dün ve bugün olduğu gibi… Yarın da aynısının olacağı gibi.
Son söz: Bugün Türkiye’de 2. cumhuriyetin kuruluş sancıları yaşanıyor. Ve görülen o ki, yerel yönetimler yasasının çıkmasıyla beraber yeni bir süreç başlayacak. Hele Kürt sorunu çözülür ise belki de önümüzdeki yıllarda 3., 4. Cumhuriyeti de göreceğiz.
Türkiye eskisinden daha güzel olacak. İsteseniz de böyle olacak, istemeseniz de böyle olacak. Çünkü hayatın kanunu bu…