Başbakan Erdoğan, AKP grup toplantısındaki konuşmasının sonunda, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye verdiği “Ey Oğul” diye başlayan nasihatini okumuş. Bülent Arınç, Zafer çağlayan ve birkaç milletvekili daha, bu belagat karşısında gözyaşlarını tutamamışlar. Ağlamak insani bir durumdur ama böylesi durumlarda ağlamanın biraz sorunlu olduğunu düşünüyorum.
Bu sulu gözlülüğün, vicdanlara da yansımasını diliyorum!
Bir zamanlar CHP Genel Başkanı iken, odasının duvarına Şeyh Edebali’nin öğüdü diye bu yazıyı asan Deniz Baykal, bu gösteriden hareketle bir Anadoluculuk ayağı taslamak istemişti.
Şeyh Edebali’ye ait böyle bir nasihat belgesi yoktur!
Belge diye öne sürülen bu metin, İttihat ve Terakki Partisi’nin 1908 yılında topluma bir ivme kazandırmak için uydurduğu bir metindir. Ancak bu uyduruk yazının kalıcı ve yaygın hale gelmesi, Tarık Buğra’nın “Osmancık” romanını yazmasıyla olur. O romanda Tarık Buğra, Şeyh Edebali’nin ağzından bu metni yazmıştır. Yani bu bir kurgudur!
Dilimizde az sayıda bazı kelimeler, asıl anlamının dışında yanlış olarak kullanılır. Buna galat-ı meşhur denilir, yani meşhur yanlış. Dilde bu, su götürür bir durumdur.
Peki, tarihsel bir belge veya metin için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?
Bu nasıl bir sorumsuzluktur ki, bir kısım resmi zevat ve siyasetçi, bu yalan metni gerçekmiş gibi kabul ediyor ve orda burada okuyor?
Bu nasıl bir sorumsuzluktur ki, ders kitaplarında bu metin gerçekmiş gibi yer alabiliyor?
Osmanlı’nın kuruluşundan neredeyse 100 yıl sonrasına kadar yazılı belge yok. Osmanlı’nın nasıl kurulduğunun tam bir belgesel dayanağı da yok. Ders kitaplarında Osmanlı’nın 1299 yılında kurulduğu yazılı iken, Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık, bu tarihin 1300 olduğunu söylüyor.
Şeyh Edebali’nin ve Osman Gazi’nin okuryazar olduğu bile şüpheli.
Kendine özgüveni olmayan, aşağılık kompleksi taşıyan toplumlarda böylesi belgeler uydurulur.
İdeal bir geçmiş kurgulayarak şanlı bir tarih yaratmaya çalışanlar, aynı zamanda iktidarın zulümlerini gizlemeye yarayan perdeler üretirler.
Bu öğüt metninde güzel dizeler var.
Ancak bu metni bir muktedir okursa, aslında ne kadar hoşgörülü, ne kadar merhametli, ne kadar adaletli olduğunun bir göstergesi olarak algılanmasını istediği için okur! Ben güçlüyüm, ben iktidarım, ben muktedirim ama bilin ki ben haddimi bilir ve gücün şımarıklığına kapılmam der gibidir! Benim atalarım böyleymiş, ben de atalarıma yaraşır biri olacağım der gibidir!
Eğer bu metin, bir muktediri frenliyor, onu adalete, vicdana, hukuka davet ediyorsa, bu iyi bir durumdur. Fakat bunu yapmak için uyduruk metinlere gerek yok ki!
Gaza mı ihtiyacınız var?
Topluma gaz mı vermek istiyorsunuz?
Tepetaklak bir tarih bilinciyle bu toplum gazlı halde zaten!
Hem de yüzlerce yıllık bir gaz birikintisi var!
Bu toplum ciddi boyutta kimlikler sorunu yaşıyor.
Adı ister milliyetçilik olsun, ister ulusçuluk olsun, ister İslamcılık olsun; her türlü tek tipli dayatmanın tarihsel yüküyle bu toplum şizofrenik hale getirildi.
Bu gaz ancak demokratikleşmeyle çıkar. Yoksa uyduruk metinlerle ancak, gaza gaz katılır.
Uyduruk Edebali Nasihatleri okumadan da, ağlamadan da demokrasi mücadelesi verilir.
Şu demokratlığınızı görelim!