Arap yarımadasında yaklaşık iki yüz yıldan bu yana İslam ümmetinin başına sayısız dert açan bir aile var; Suud ailesi…
Bu ailenin büyük dedeleri Muhammed bin Suud, Vehhabiliğin kurucusu Muhammed bin Abdülvehhab’ı İngilizlerin desteğiyle himaye etmiş, oğlu Abdülaziz 1811 yılında Hicaz’a saldırmış ve birçok Müslümanı katletmiş, Abdülaziz ‘in torunu Suud da 1812 ‘de tekrar Hicaz ‘a saldırmıştı. Bu ihanetleri idamla cezalandırılan ailenin sonraki mensupları, dünya savaşı sonuna doğru durumdan faydalanarak 1918 yılından itibaren yaşanan şartları fırsat bilip İngilizlerin yardımıyla Arap yarımadasını ve Hicazı ele geçirmişler, 1924 yılında da Mekke ve Medine ‘yi işgal ettikten sonra Suudi Arabistan Krallığını kurmuşlardı.
Halen devam eden krallığın tüm yönetim kademelerini bu ailenin mensupları işgal etmekte, Arap yarımadasını Vehhabilik doğrultusunda ve istedikleri türden bir düzenle yönetmekteler, tüm güçleriyle Vehhabi mezhebini bir devlet ideolojisi gibi yaymaya çalışmaktadırlar.
Suud krallığında dün olduğu gibi bugün de gerek basın yayın organları, gerek ulema tayfası, gerekse kültür sanat erbabı ailenin hoşuna gitmeyecek bir faaliyette bulunamaz, hoşa gitmeyecek bir beyanda bulunamaz, hatta bu doğrultuda düşünemez.
Artık bu nedenle mi yoksa başka sebepler de mi var, Türkiye o krallığın yöneticileri ve basın yayın unsurları tarafından yıllardır ya yok sayılır ya da hafiften eleştirilirdi. Aksi durum çok istisnaidir.
İngilizlerle işbirliği yaparak İslam ümmetinin halifesine başkaldırmış, Müslümanların kanını dökmüş, ilk fırsatta da yine İngiliz işbirliğiyle Hicaz’ı işgal etmiş bir kabileden de bu kabilenin yayın organlarından da elbette ne sırtından bıçaklanan Osmanlı Devletini övmesini bekliyoruz ne de emperyalistlere karşı mücadele ederek kurulmuş Türkiye hakkında birkaç iyi söz.
Ne var ki son zamanda Türkiye karşıtlığı, Amerika’nın Orta Doğu politikası ve Suudi Arabistan ‘ın yeni işbirlikçiliğinin etkisinden olsa gerek iyice arttı, hatta bu karşıtlık Osmanlı düşmanlığına kadar uzanmaya başladı.
Yüzyılın başında İngiltere ‘nin güdümünde olan krallık artık Amerika ‘nın, dolayısıyla da İsrail ‘in güdümünde hareket ediyor. Son dönemde yöneticilerin İsrail ile anlaşmalar yaparak Filistin davasına ihanet etmeleri ve ulemanın İsrail lehine fetvalar vermesi bunun örneklerindendir.
Amerikan baskısı ya da vaatleri artıkça Suud yönetiminin resmi sözcüleri sayılabilecek yayın organlarında Türkiye ‘ye karşı tahammülsüzlüğün dozajı da artıyor, eleştiri hakarete, hakaret iftiraya dönüşüyor.
Gazetenin biri Türk siyasetçi kullanarak eleştiride bulunuyor (Şark’ül Avsat, Temmuz 2015).
Diğer bir gazete Türkiye ‘de yeni bir darbe çağrısı yapıyor (Okaz, Ağustos 2018);
Başka bir gazete ise Türkiye ‘nin güvenli olmadığını yazıyor (Saudi Gazete, Ekim 2018);
Buraya kadar normal karşılanabilir, çünkü göbek bağları birilerine bağlı olduğu müddetçe bu tür yalan dolana devam edecekler ve bir yerlere mesaj vereceklerdir.
Ancak son günlerde yazıp çizdikleri artık her türlü insaf ve edep sınırlarını aşmış.
Artık Türkiye ‘yi de geçmişler Osmanlı Devleti ‘ne iftira atmaya başlamışlar.
Suud ailesinin emrinde olan ve Türkiye aleyhinde eleştiri, yorum ve iftiralarıyla son dönemde meşhur olan Okaz gazetesi bu defa Osmanlı aleyhine birden çok makaleyle düşmanlık çıtasını biraz daha yükseltiyor.
Yazılanların ne gerçekle ne de insafla ilgisi var. Yazarın birisi Osmanlı Devleti ‘ni DEAŞ ‘a benzetirken (Okaz, 27.03.2019, Hani ez-Zahiri), bir diğeri de “Yeni Osmanlı, atalarının imparatorluğunda ne arıyor?” diye sorabiliyor (Okaz, 27.03.2019, Halid Abbas Taşkendi).
Biz köklü bir milletiz. Her havlayanı ciddiye almayız.
Diğer yandan bu durumun Orta Doğu ‘daki son gelişmelerle ilgili verdiği ipucunu da görmezden gelmemek lazımdır.
Krallığın kibirli emanetçileri de, bunların sözcülüğüne soyunan sözde gazeteciler de anlaşılan şu gerçeği ya bilmiyorlar, ya da Amerika ‘yı sırtlarını yaslayabilecekleri yenilmez dağ zannediyorlar:
İtin sesi yükselince bu yüce millet Allah ‘ın izniyle o sesi kısmayı da, o sesi çıkaranların tasmasını tutan eli kesmeyi de iyi bilir.
Tarih buna defalarca şahit olmuştur.