En önemli toplumsal sorunlardan birisi şüphesiz işsizliktir.
Genel olarak sadece ekonomik bir mesele olarak algılanan işsizlik eğer kısa süredebir çözüme ulaştırılmazsa artık toplumsal bir sorun haline gelmekte, bu yönüyle potansiyel istikrarsızlıkları bünyesinde barındırmakta, uzun vadede çözüm bulunmadığı takdirde ise her türlü dengesizliğe neden olmaktadır. Bunun birçok ülkede örnekleri görülmüştür.
İşsizliğin birden fazla sebebi vardır ancak tüm bu sebepler bir şekilde ekonomik sıkıntılara bağlanabilir. En azından ekonomik güç ve gelişmişlikle işsizlik arasında bir ters orantı olduğu düşünülebilir (ya da kısmen öyle bilinmektedir).
Bazen iş olur ancak işe uygun niteliklerde çalışan bulunamaz. Bu durum planlanan işe göre insan yetiştirememiş olmanın bir göstergesidir.
Bazen ise çok nitelikli insanlar uygun istihdam imkânı bulunamamasından dolayı ya işsiz kalır ya da niteliğine uygun olmayan bir işte çalışırlar. Bu durum ise verilen eğitimle sağlanan iş imkanları arasında bir korelasyon bozukluğunun göstergesidir.
Hangi tür işsizliğin daha tehlikeli olduğu, ikinci durum değerlendirilince daha iyi anlaşılmaktadır.
İstediğiniz kadar yatırım yapın, iş imkanı oluşturun, eğitimi veremezseniz yatırımlarınızdan, projelerinizden istediğiniz sonucu alamaz ve hedeflerinizi tutturamazsınız. Doğrudur, ancak bunun telafisi mümkün olabilir. Gecikmiş de olsa eğitim verilebilir ve zarardan dönülebilir.
Diğer yandan, eğer eğitimi verebiliyor ve insanlara nitelik kazandırıyor ancak bu eğitimi kullanacak, uygulayacak zemini hazırlayamıyorsanız kaçınılmaz bir kısırdöngünün rotasına girmişsiniz demektir. Neticede korelasyon bozukluğu, çözülmesi oldukça zor bir sorunumuz olduğunu gösterir.
Nitelik ve niteliğe uygun istihdam, özellikle de meslek eğitimi ve mesleğe uygun işte çalışabilme imkanı ekonomik güç ile doğrudan bağlantılıdır.
Örneğin Japonya ‘da insanların kendi mesleklerini icra edebilme oranı veya diğer bir deyimle eğitimlerine uygun işte çalışabilme oranı Avrupa ülkelerindeki orandan daha yüksek, bu ülkelerin oranı ise Türkiye ‘deki orandan daha yüksektir.
Aynı şekilde bir Orta Asya ülkesindeki oran Türkiye ‘den düşük fakat bir Orta Afrika ülkesindeki orandan yüksektir.
Eğer durum sadece kabullenilirse kısırdöngü kaçınılmazdır.
Gelişmedeki yetersizlik eğitim-iş dengesizliğine, bu denge bozukluğu hedeflerin tutturulamamasına, hedeflerde sapma ise gelişmenin yavaş olmasına hatta durmasına yol açar.
Her kısırdöngüde olduğu gibi burada da kısırdöngüyü aşmanın tek yolu çemberi bir yerden kırmaktan geçer. Bu ise fazla enerji harcamayı ve hem bireysel hem de kurumsal olarak çok çalışmayı gerektirir.
Gelişmeyi hızlandıracak ek çabayı, kullanılıp kullanılmayacağı bilinmese de en iyi eğitimi vermeyi ve hedefler tutmasa da bir sonraki adımda tutturmak için gerekli iyileştirmeyi sağlayacak ilave gayreti göze almak çok önemlidir.
En önemlisi ise, şartların elverdiği ölçüde her işi ehline vermek için aşırı derecede titizlik göstermektir.
Bizden önde olanlarla aramızdaki mesafe, onlardan hızlı koşarsak kapanabilir. Aksi takdirde onların sakatlanıp düşmesini beklemekten başka çare kalmaz.
Bir gün doğru eğitime doğru işi verme şansını elde etmek için, bu şansı daha önce yakalamış olanlardan fazla çalışmak bir tercih değil zorunluluktur.
Ahmet Yalçınkaya